6. Uluslararası Türk - Afrika Kongresi 16-17 Aralık 2010 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirildi. Kongre’ye çok sayıda devlet adamı, düşünce ve sivil toplum kuruluşu yöneticisi, akademisyen, yazar, iş adamı, uzman ve diplomatik temsilci katıldı.

Alt teması "Milenyum Kalkınma Hedefleri (MKH): Afrika’nın Kalkınmasında Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü ve Küresel İş Birliği" olarak belirlenen “6. Uluslararası Türk - Afrika Kongresi” Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM Afrika Enstitüsü tarafından İstanbul Cevahir Hotel ve Kongre Merkezi’nde yapıldı.

Kongre’nin açılış konuşmalarını TASAM Başkanı Süleyman Şensoy ve Afrika Birliği Komisyonu Önceki Başkanı ve Mali Cumhuriyeti Eski Devlet Başkanı Prof. Dr. Alpha yaptı.

Kongre’de BM 2010 Kalkınma Yılı çerçevesinde Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Kalkınma ve İş Birliği Ptatformu USTKİP Komisyon Toplantıları da üye Türk ve Afrikalı STK’ların katılımı ile icra edildi.

Kongrenin açılışında yaptığı konuşmasında Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) Başkanı Süleyman Şensoy, Türkiye-Afrika ilişkilerinde daha somut projelere yönelinmesi gerektiğine değinerek, “Türkiye’nin Afrika politikalarının başarılı olabilmesinin temel kriteri toplumlar arasındaki ilişkilerin gücüne bağlıdır” dedi.

Başkan Şensoy, Türkiye’nin 2005 yılını ’’Afrika Yılı’’ ilan etmesinden bu yana TASAM’ın 6 Türk-Afrika Kongresi’ni düzenlediğini ve kongrelerin her yıl ivme kazanan bir niteliğe taşındığını belirtti. Şensoy, bu kongreleri çok önemsediklerini, Türkiye ve Afrika ilişkilerine hizmet edecek şekilde devam ettirileceklerini kaydetti.

TASAM Başkanı Süleyman Şensoy’un  6. Uluslararası Türk - Afrika Kongresi açılışında yaptığı konuşmanın tam metni:
“Öncelikle Mali eski devlet başkanı ve Afrika Birliği Komisyonunun bir önceki başkanı Prof. Dr. Alpha Konare Beyefendi başta olmak üzere kongremize teşrif eden hanımefendilere, beyefendilere ve tüm basın mensubu arkadaşlarımıza teşriflerinden ötürü teşekkür ediyorum. Dışişleri Bakanlığımızı temsilen Bölge’de görev yapan üç büyükelçimiz de aramızdalar. Onlara da teşriflerinden ötürü teşekkür ediyorum. Madagaskar, Sudan ve Gana Büyükelçilerimiz de programımız için ülkemize geldiler.

Bu kongrenin ve USTKİP Komisyon Toplantıları’nın gerçekleştirilmesinde büyük emeği geçen TASAM Afrika Enstitüsü  direktör yardımcısı ve direktörümüz, yönetim kurulumuz başta olmak üzere emek veren herkese, desteklerini esirgemeyen kişi ve kurumlara teşekkürlerimi bir borç ve vazife biliyorum. Ben daha çok, teknik bir konuşma yapmaya gayret edeceğim ve çok kısa tutacağım.

2005 yılında ilk Uluslararası Türk - Afrika Kongresi’ni Sayın Konare’nin teşrifiyle, bugün Cumhurbaşkanımız olan Abdullah Gül Beyefendi’nin ( Dönem’in Dışişleri Bakanı olarak ) teşrifiyle ve yine İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmelettin İHSANOĞLU Beyefendi’nin teşrifiyle yapmıştık. Bugün yine aynı salonda 6. Uluslararası Türk - Afrika Kongresi’ni yapmak üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Türkiye’nin 2005 yılını “Afrika Yılı” ilan etmesi ile başlayan süreçte yaklaşık 6 yıl geçti. Bu süre zarfında TASAM kendi açısından, başlatmış olduğu kongreler serisini 6. Uluslararası Türk - Afrika Kongresi’ne kadar aksatmadan, düzenli ve her yıl yeni ivme kazanacak bir nitelikte bugüne kadar taşıdı ve bundan sonra da daha güçlü olarak devam ettirmek isteğinde.

Bir diğer önemli kazanım da; 2008 yılında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı ev sahipliğinde düzenlenen “Türkiye - Afrika İşbirliği Zirvesi“ öncesinde yine Kıta’daki 45 ülkeden sivil toplum kuruluşlarıyla “Türkiye - Afrika STK Forumu“ gerçekleştirildi. Bu forumun sonunda uluslararası bir platform kurulması, bunun 4 dilde yayın yapan bir “internet portalı” olması ve kurulacak komisyonların da kendi aralarında belirli bir “iş ağı” oluşturmaları kararlaştırıldı. Geçen yıl bu komisyonların ilk taslak toplantıları yapıldı ve ilk filizleri görüldü. Bu yıl ikinci toplantıları sizlerin katılımı ve desteğiyle gerçekleştirilecek.

Bilimsel ve stratejik anlamda sürece destek vermek açısından Uluslararası Türk - Afrika Kongreleri’ni çok önemsiyoruz ve bunu ciddiyetle Türk - Afrika ilişkilerinin gelişmesine hizmet edecek şekilde devam ettirmeyi planlıyoruz. Ama kısaca USTKİP dediğimiz “Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Kalkınma ve İş Birliği Platformu”nun komisyonlarının hem Türk tarafının hem Afrika tarafının işlerlik kazanmasını, somut projelere yönelmesini, ikili ve çok taraflı projelerle bir araya gelmesini daha çok önemsiyoruz. Çünkü Türkiye’nin Afrika politikasının başarılı olabilmesinin temel kriterinin toplumlararası ilişkilerin gelişmesine bağlı olduğunu düşünüyoruz. Bu ilişkiler ne kadar güçlendirilirse, devletler bazında ortaya konmuş iradenin o kadar başarılı olacağı şüphesiz ortadadır.

Diğer alanda ticaret hacmimiz 3 milyar dolardan yaklaşık 18 milyar dolar gibi - çok genel rakamlarla söylüyorum - yaklaşık 6 katına çıkan bir ivme gösterdi. Bu sevindirici bir gelişme; fakat Afrika ile Türkiye’nin genel potansiyeline bakıldığında 100 milyar dolarlık bir hedefin hayal olmadığı da kanaatimce gözüküyor. Dolayısıyla ticari alanda elde edilen bu başarının arkasında TUSKON gibi sivil anlamda, devlet boyutunda ise Dış Ticaret Bakanlığımızın ve ilgili bakanlığımızın örgütlemiş olduğu çalışmalar ve diğer iş örgütleri, iş adamı kuruluşları, iş adamlarımız var. Bu süreçte emeği geçenlere şükranlarımızı sunuyorum. Ama daha çok fazla gidilecek yol olduğunu da sanırım onlar bizden daha iyi biliyorlar.

2005 yılında Türkiye’nin Afrika’da 12 büyükelçiliği varken şimdi - yakında açılması hedeflenenler ile söylüyorum - 30 gibi bir sayıya ulaşacak. Dolayısıyla bu kadar kısa bir sürede diplomatik temsilciliklerin iki katına, sonra iki buçuk katına çıkarılacak olmasını, yine Dışişleri Bakanlığımız açısından Türkiye Cumhuriyeti resmî temsilciliklerimizin Bölge’de açılmasını ve yaygınlaşmasını, bütün Kıta’ya hitap eder hale gelebilmesi açısından önemli ve çok büyük bir gelişme olarak değerlendirmek gerekiyor. Türk İş birliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının Bölge’de açmış olduğu ofisler, temas noktaları çok daha fazla. Bütün büyükelçilerimizin olduğu başkentlerde yine TİKA’nın ofislerine kanaatimce ihtiyaç olduğu gözüküyor.

Bu süreçte yer alan bütün sivil ve resmî kurumların önlerinde daha çok yapılacak işler var. Şüphesiz bütün bu perspektifi geliştiren, içerisinde yaşadığımız dünyanın nereye gitmekte olduğunu da görmemiz gerekiyor. Öngörülebilirlik Çağından, Tahmin Edilebilirlik Çağına geçiyoruz. Bunu ABD Merkez Bankası eski başkanı Alan Greenspan “Türbülans Çağı” olarak tanımlıyor. Öngörülebilirliğin mümkün olmadığı, tahmin edilebilirliğe ve buna bağlı olarak da sürprizlere açık olan bir dünya ile karşı karşıyayız.

Önce iki kutuplu bir dünya, sonra tek kutuplu bir dünya, şimdi ise çok kutuplu gelişim gösteren bir rekabet ve dünya sistematiği içerisindeyiz. Türkiye’nin çok boyutlu dış politika açılımı içerisinde Afrika ile olan tarihi referanslarından da yola çıkarak geliştirmek istediği “büyük iş birliği ağı”nın, dünyanın gelişen bu dengeleri içerisinde çok önemli bir yere oturduğunu görmekte fayda var. Türkiye - Afrika ilişkileri açısından bence altı çizilmesi gereken en önemli şey; tüm söylediklerimle birlikte mümkün olduğunca somut sonuçlara ve somut projelere dayanan bir sürecin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi gereğidir.

Biz kendi çalışmalarımızda hep bunun arayışındayız: Acaba amaca ne kadar hizmet edebiliyoruz? Yaptığımız işlerin içeriğini somut olarak ne kadar doldurabiliyor, kalıcı kazanımlar haline getirebiliyoruz? Somut projeler etrafında bir araya gelinebilmesinin ve bunların hem Kıta’daki ülkelerin hem de Türkiye’nin yararına kılınabilmesinin arayışı içerisindeyiz. Afrikalı muhataplarımız da aynı kanaatte olduklarını zaten sürekli bize teyit ediyorlar.

Hem Türkiye’nin hem Afrika ülkelerinin bugün ve önümüzdeki dönemde gelişen dünya içerisinde etkin ve güçlü olabilmesinin en temel dayanağı, donanımlı insan kaynağı. Çok basit bir örnek vermek gerekirse; Çin’in tahminen edilen eğitilmiş insan nüfusunun 450 milyon kişi olduğu söyleniyor fakat diğer taraftan dünyanın en büyük entegrasyon hareketi Avrupa Birliğinin 27 ülkesinin toplam nüfusunun 450 milyon olduğunu düşündüğümüzde önümüzdeki dönemin rekabet açısından ne kadar acımasız olacağını da – bunun hangi taraf lehine olacağına değinmemekle birlikte – ifade etmemiz gerekiyor. Bu anlamda elimizdeki insan kaynağına dayalı, insan kaynağını geliştirecek projeler yapmamız gerektiği konusunun da altını çizmekte fayda var. Çünkü Afrika ülkelerinin de Türkiye’nin de kaynakları sonsuz değil. Bu kaynakları ne kadar verimli, donanımlı insan kaynağı marifetiyle ve stratejik vizyon derinliği içerisinde kullanabilirsek, hem ülkemiz hem de karşılıklı geliştirilmek istenen ilişkiler açısından daha somut sonuçlara ulaşabiliriz diye düşünüyorum.

Önümüzdeki yıl Uluslararası Türk - Afrika Kongresi’nin 7.’si yapılacak. USTKİP Komisyon Toplantıları’nın 2011 yılı içerisinde daha da hızlanması ve yılda en az iki kez yapılmasının daha sağlıklı olacağı kanaatindeyiz. Bu anlamda, 7. Uluslararası Türk - Afrika Kongresi’nin Afrika’da bir ülkede yapılması, USTKİP Komisyon Toplantıları’nın karşılıklı olarak hem Türkiye’de hem de Afrika ülkelerindeki STK’larımızın ev sahipliğinde yapılması konusunda da arayışımız devam ediyor. Bunu ikili görüşmelerde de değerlendireceğiz ve bu anlamda tekliflere de açığız. Bu süreçte bütün imkanlarımız ile destek vermeye hazır olduğumuzu ve toplantılarımızın Afrika’ya taşınmasına çok sıcak baktığımızı belirtmek istiyorum.
Tekrar teşriflerinizden ötürü teşekkürlerimi iletiyor, saygılar sunuyorum…”



KONARE; TÜRKİYE ve AFRİKA HİÇ BU KADAR YAKIN OLMAMIŞTI

KONARE; TÜRKİYE ve AFRİKA HİÇ BU KADAR YAKIN OLMAMIŞTI
Mali Eski Devlet Başkanı Alpha Oumar Konare ise  6. Uluslararası Türk - Afrika Kongresi açılışında yaptığı konuşmasında, beş yılda önemli mesafeler alındığına işaret ederek, “Türkiye, tarihte şimdiye kadar Afrika’ya hiç bu denli yakın olmamıştı’’ dedi.

Diplomatik ve ekonomik ilişkilerin arttığını, Türkiye ve Afrika arasında doğrudan uçak seferlerini başladığını ifade eden Konare, böylece aradan aracıların çıkarıldığını ve doğrudan ilişki kurulduğunu, bu yakınlaşmada amacın sadece ticaret ve iş ilişkilerini geliştirmek değil, aynı zamanda Türkiye’nin kendi çevresinde ifade gücünü güçlendirmesi ve Afrika’nın zenginleşmesinin amaçlandığını söyledi.

Türkiye-Afrika arasında sürdürülebilir bir ilişkinin izlenmesi gerektiğini vurgulayan Konare, “Köklü ilişkilerimiz ve Türkiye’nin aynı inancı ve dini paylaştığı birçok Afrika ülkesi var. Ancak, Afrika ve Türkiye birbirlerinin tarihini ve coğrafyasını bilmeli. Okullarda karşılıklı olarak tanıtıcı programlar yürütülmeli. Bunlara dikkat etmezsek ekonomik anlamda ilişkiler ne kadar gelişme gösterirse göstersin insani ilişkiler gelişmezse sorunlar yaşayabiliriz” diye konuştu.

Konare, bugün Afrika’nın Türkiye gündeminde yer alan bir konu olduğunu belirterek, Türkiye’nin bu konuda çok çalıştığını ve Afrika olmadan gelecek olamayacağını anladığını kaydetti.

Afrika’nın büyük bir kıta olduğunu ve 30 yıl içinde gençlerin ağırlıkta olduğu iki milyarlık bir nüfusa ulaşacağını ifade eden Konare, “Dünyanın yeni şantiyesi, yeni pazarı Afrika’dır. Bunu görmeliyiz” dedi.

Afrika kıtasının genel sorunlarına da değinen Konare, bugün yılda beş yaşın altında dokuz milyon çocuğun hayatını kaybettiğini, 350 bin annenin ya hamilelikte ya da doğum sırasında öldüğünü, çevrenin tahrip edildiğini belirterek, bu sorunlar üzerinde de çalışılması gerektiğini söyledi.

Alpha Oumar Konare, vergi kaçakçılığı ve yolsuzluk konularının da önemli sorunlar olduğuna dikkati çekerek, Afrika’nın kalkınmasının sadece dış yardımlarla olamayacağını, fakirliğe neden olan yapıların da değiştirilmesi gerektiğini anlattı.

Afrika’nın, ABD gibi tek başına bir güç gibi dünyada yerini alması gerektiğini vurgulayan Konare, “Afrika Devletler Birliği”nin oluşturulması gerektiğini, aksi halde etnik grupların ve kişisel amaçların devletleri yok edeceğini ileri sürdü.

Afrika, demokratik sürecini güçlendirmeyi başaramazsa, yerel yönetimlerini güçlendiremezse başarısızlığa mahkum olacaktır. Afrika bütün olumsuzluklara direnç göstermek zorundadır” diyen Konare, Afrika’nın sadece bir Pazar ve ham madde deposu olarak algılanmaması için çalışılması gerektiğini sözlerine ekledi.

KONGRE İKİ GÜN SÜRDÜ
Cevahir Hotel ve Kongre Merkezi’nde iki gün süren 6. Uluslararası Türk-Afrika Kongresi’nde yedi oturumda, “Sivil Toplumun Sosyal, Siyasi, Ekonomik Kalkınmadaki Rolü”, “Milenyum Kalkınma Hedeflerine (MKH) Ulaşılmasında Devlet-Sivil Ortaklığı”, “MKH Ulaşılmasına Yönelik Uluslararası-Bölgesel Örgütlerin ve Uzmanlık Kuruluşlarının Programları” ve “Özel Sektör Ortaklığı” konuları görüşüldü.

Kongre sırasında ayrıca, 2008 yılında düzenlenen “Türkiye-Afrika STK Forumu”nun ardından oluşturulan Uluslararası Sivil Toplum kuruluşları Kalkınma ve İşbirliği Platformu (USTKİP) komisyonları da ikinci toplantılarını gerçekleştirildi.

TASAM STRATEJİK VİZYON ÖDÜLLERİ DE VERİLDİ
Kongrenin ilk günü akşamı yapılan bir törenle, TASAM’ın geleneksel hâle getirdiği TASAM Stratejik Vizyon Ödülleri’nin beşincisi de sahiplerine verildi.

Gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasında yakın bir ortaklığın oluşturulmasını, dünya genelinde yoksulluğun azaltılmasını ve yaşam koşullarının iyileştirilerek kalkınmanın sağlanmasını amaçlayan Milenyum Kalkınma Hedefleri (MKH), 2000 yılının Eylül ayında 189 ülke tarafından kabul edilmiştir. 1990 yılındaki göstergelere göre değerlendirilen söz konusu hedeflere 2015 yılına kadar ulaşılması planlanmaktadır.1

Bugün itibariyle dünyanın belirli bölgelerinde hedeflere ulaşıldığı görülürken, birçok Sahra altı Afrika ve Güney Asya ülkesinin bu hedeflerin bir hayli uzağında olması, mevcut kalkınma göstergelerinin hızlandırılmasını zorunlu kılmaktadır.2

20- 22 Eylül 2010 tarihlerinde Birleşmiş Milletlerin (BM) ev sahipliğinde New York’ta gerçekleştirilecek olan Milenyum Kalkınma Hedefleri (MKH) Zirvesi, altı genel oturumu ve altı yuvarlak toplantısını kapsayacaktır. 3 Söz konusu oturum ve toplantılar aracılığıyla belirlenen hedeflere ulaşılması açısından siyasi vaatlerin yeniden gözden geçirilmesi ve mevcut sürecin hızlandırılarak küresel bir eylem gündemine rehberlik edilmesi hedeflenmektedir.4 Dünya liderlerinin hazırlandıkları zirvede Türkiye’yi ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül temsil edecektir.

Zirve’de gözden geçirilecek hedefler, mevcut gelişim göstergeleri ve alınması gereken önlemler, önümüzdeki beş yıllık süreçte sorunlu bölgeler açısından büyük önem arz etmektedir.

Dünya genelinde ve özellikle de belirlenen hedeflerin oldukça gerisinde bulunan ülkelerde gelir dağılımının olumsuz bir seyir izlemesi, söz konusu yerlerde sefaletin ve açlığın ortadan kaldırılmasını güçleştirmektedir. Örneğin 1999 yılında Sahra altı Afrika genelinde nüfusun %45,9’unun günlük kazancı bir dolardan az iken, bu oranın 2004 yılında %41,1’e düştüğü hesaplanmıştır. Ancak söz konusu oranın 2015 yılına kadar yarıya indirilmesi hedeflenmektedir ki, mevcut gelişme hızıyla bu hedefe ulaşılması mümkün görünmemektedir.5 Ayrıca bölgedeki nüfus artış oranının bir hayli yüksek olması da önemli bir sorundur. Öte yandan, yatırımlarla kalkınma yardımlarının arttırılması ve gıda güvenliğinin sağlanması, önem arz eden hususların başında gelmektedir ki, küresel ekonomik krizin söz konusu hususları bir hayli olumsuz etkilediği de bir gerçektir.

Kalkınmada öncelikli konulardan birisi de eğitimdir. Dünya genelinde temel eğitime katılım oranının her geçen gün artış kaydetmesi memnuniyet verici bir gelişme iken, belirli bölgelerde ise çocukların eğitimlerini tamamlamakta zorlandıkları görülmektedir. Bu durumun temel nedeni, söz konusu bölgelerde yoksulluk nedeniyle çocuk işçilerin yaygın olmaları ve özellikle de kız çocuklarının ilk kurban olarak seçilmeleridir.

Temel hedeflerden birisi olan cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi ve kadınların güçlendirilmesi, bu nedenle son derece önemlidir. Dolayısıyla kadınların, eğitime ve toplumsal yaşama katılımlarının arttırılması suretiyle karar alma mekanizmalarında daha fazla yer almaları, demokrasinin dünya genelinde gelişmesi bakımından önemli bir gereksinimdir. Ayrıca çalışan kadınların ayrımcılığa maruz kalmalarının engellenmesine yönelik adımların hızlandırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

Zirve’nin temel gündem maddelerinden birisini de sağlık konusu oluşturacaktır. Bu kapsamda çocuk ölüm oranlarının azaltılması; anne sağlığının geliştirilmesi; HIV/ AIDS, sıtma ve diğer hastalıklarla mücadele edilmesi; çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması gibi hususlara özellikle dikkat çekilmektedir.

Planlamadaki zayıflıkların giderilerek sağlık ve çevre sektörlerine yeterli yatırımların yapılması, tedavi imkânlarının arttırılması ve yetersiz çalışma koşullarının geliştirilmesi; ciddi oranlara varan insan kayıplarını azaltacak, aile yaşantısını olumlu yönde etkileyecek ve bu alanda Milenyum Kalkınma Hedefleri’ne ulaşılması yönünde ciddi katkılar sağlayacaktır. BM’nin de öncelikleri arasında yer alan bu konulara ilişkin işbirliğinin önemi daha da artmakta, ulusal ve dış kaynakların doğru biçimde seferber edilmesi, mevcut küresel fonların desteklenmesi, ücretsiz eğitim ve sağlık imkânlarının geliştirilebilmesine de vesile olacaktır.

BM’nin çevresel sürdürülebilirliğin sağlanmasında daha aktif bir rol üstlenmesi, ülkelere desteğini arttırması ve iklim değişikliği konusuna ilişkin Kyoto Protokolü’nün bir an önce uygulanabilmesi gerekmektedir. Ayrıca sürdürülebilir enerji kaynaklarının gelişimi de bu kapsamda ciddi bir önem arz etmektedir. Dünya genelinde ormanlık alanların oranının giderek azalması, su kaynaklarının tahrip edilmesi ve yok olması, yağışların yetersizliği, çevresel sorunların artışına neden olmakta ve sağlık sorunlarını da arttırmaktadır.

Kalkınma için küresel bir ortaklığın geliştirilmesine, yukarıda sıralanan tüm bu hususlar dolayısıyla her geçen gün daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Bugünkü rakamlarla her yıl 200 milyar dolar, Milenyum Kalkınma Hedefleri’ne tahsis edilmektedir.6 Nihayetinde gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş donör ülkelerin yardımları olmadan söz konusu hedeflere ulaşmaları mümkün görünmemektedir. Oysaki bugüne kadar yalnızca beş ülkenin vaatlerini yerini getirmiş olması, oldukça önemli bir eksikliği gözler önüne sermektedir.7

Öte yandan Resmi Kalkınma Yardımlarının arttırılması ve az gelişmiş ülkelerin borçlarının iptal edilmesi, söz konusu ülkeler açısından hayati derecede önem arz eden hususlardır.8 Buna karşın, bölge ülkelerinin de yatırımlarını finanse edebilmek amacıyla sırtlarını kalkınma yardımlarına dayamamaları gerekmektedir. Bu türden yardımların zamanla azalması, ülkelerin ciddi krizlere sürüklenmesi riskini de beraberinde getirecektir.

Günümüzdeki mevcut göstergeler, özellikle çok sayıda Sahra altı Afrika ülkesinin belirlenen hedeflere ulaşamayacağını ortaya koymaktadır. Ancak şu hususu da özellikle vurgulamak gerekir ki, söz konusu ülkelerin 2015 yılına kadar söz konusu hedeflere ulaşamamaları ve bu hedeflerin uzağında kalmaları, bahsi geçen ülkelerin başarısızlıklarından ziyade dünyanın bir ayıbı olacaktır.

Bu nedenle kalan beş yıllık sürecin en iyi şekilde değerlendirilmesi, dünya genelinde bilincin arttırılması ve aktörler arasında daha somut bir işbirliğinin tesis edilmesi, oldukça büyük önem arz etmektedir. Bu doğrultuda BM’nin de söz konusu zirvede Milenyum Kalkınma Hedefleri’ne ulaşılmasına ilişkin çabaların desteklenmesine ve küresel işbirliğine her zamankinden daha fazla vurgu yapacağını tahmin etmek çok güç olmayacaktır.

TASAM Afrika Koordinatörü Ufuk TEPEBAŞ

1 Sefaleti ve açlığı ortadan kaldırmak; evrensel temel eğitime ulaşmak; cinsiyet eşitliğini teşvik etmek ve kadınları yetkilendirmek; çocuk ölüm oranını azaltmak; sağlık olanaklarını geliştirmek; HIV/ AIDS, Sıtma ve diğer hastalıklarla mücadele etmek; çevresel güvenliği sağlamak ve kalkınma için küresel bir ortaklık geliştirmek şeklindeki 8 genel başlık ve diğer detaylar için bkz. https://www.un.org/millenniumgoals/
2 Örneğin Sahra altı Afrika’nın göstergelerine bakıldığında özellikle HIV/ AIDS ve veremin 1990 yılına göre günümüzde daha yaygın olduğu, ormanlarla çevrili alanların daha fazla tahrip edildiği; ekonomik kalkınma, okur- yazar oranı, bebek ölüm oranlarındaki gelişmelerin ise oldukça sınırlı olduğu ve söz konusu gelişme hızına göre 2015 yılına kadar bu hedeflere ulaşılmasının mümkün olmadığı görülmektedir.
3 Programa ilişkin detaylar için bkz. https://www.un.org/en/mdg/summit2010/programme.shtml
4 2000 yılındaki Milenyum Zirvesi’ne ilişkin detaylar için bkz. https://www.un.org/millennium/ 2005 yılındaki Milenyum Zirvesi’ne ilişkin detaylar için bkz. https://www.un.org/ga/59/hl60_plenarymeeting.html
5 Ufuk Tepebaş, Büyük Güçler ve Afrika, “21. Yüzyılda Çok Boyutlu Afrika Rekabeti” İstanbul: TASAM Yayınları, 2009, s.41
6 https://www.undp.org/mdg/roles.shtml
7 Söz konusu beş ülke; Danimarka, Lüksemburg, Hollanda, Norveç ve İsveç’tir. Buna karşın altı ülke ise 2015 yılından önce vaatlerini yerine getireceği sözünü vermiştir. Bu ülkeler de Belçika, Finlandiya, Fransa, İrlanda, İspanya ve Birleşik Krallıktır.
8 G8’lerin 2005 yılında İskoçya’daki Gleneagks Zirvesi’nde Benin, Burkina Faso, Etiyopya, Gana, Madagaskar, Mali, Moritanya, Mozambik, Nijer, Senegal, Tanzanya, Uganda ve Zambiya gibi Afrika ülkelerinin borçlarının silinmesi kararı alınmıştır.


Kalkınmanın temellerinden ve Milenyum Kalkınma Hedefleri’ne (MKH) ulaşılmasının ön koşullardan birisi olarak nitelendirilen enerjiye yönelik talep, her geçen gün hızlı bir artış göstermektedir.1 Bu nedenle enerji ihtiyacının, 21. yüzyılın temel sorunlarından birisi olacağı sıkça ifade edilirken, aynı zamanda enerji kaynaklarının ulusal ve küresel güvenliğin de temel unsurları arasında yer aldığı kabul edilmektedir.


Modern sanayinin işlemesi açısından son derece gerekli olan, artan miktarlarda kullanılan ve hızla azaldığı bilinen hassas kaynaklar, enerjinin güvenliğinin önemini daha da arttırmaktadır. Söz konusu kaynakların, küresel ihtiyaçları karşılayacak düzeydeki yeterliliklerini kaybedeceğine yönelik beklentiler, enerji sektöründeki ortaklıkların önemini açıkça ortaya koymaktadır.2

Öte yandan özellikle Afrika’daki enerji kaynaklarının üretiminde artış trendi, kıtaya yönelik ilgiyi de arttırmaktadır. Buna karşın kıtadaki enerji üretiminin belirli bölgelerde gerçekleştirilmesi, enerji açısından zengin olan kıta ülkelerinin söz konusu kaynakları nasıl güvenli bir biçimde üreterek ihraç edecekleri, kritik önem arz eden konuların başında gelmekte ve enerji konusundaki ortaklıkların önemini açıkça ortaya koymaktadır. Bir diğer taraftan, bu alandaki işbirliklerini ve ortaklıkları sabote etmeye yönelik terörist faaliyetlerin engellenebilmesine, taşımacılığa yönelik imkânların arttırılmasına ve kaynakların çeşitlendirilmesine yönelik çabalarla uluslararası bağlantıların geliştirilebilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

Günümüzde Afrika’nın en önemli ticari partneri konumunda bulunan AB ile 2000 ve 2007 yıllarında gerçekleştirilen Kahire ve Lizbon Zirveleri’nin yanı sıra bu yılın Kasım ayında icra edilecek olan Zirve’nin temel gündem maddelerinin başında “enerji ortaklığı” gelmekte ve kıtadaki enerji güvenliğinin sağlanarak AB ülkelerine enerji girişi konusuna sıkça atıfta bulunulduğu görülmektedir. 3

Geleceğe yönelik hedeflere ulaşılabilmesi, daha emin ve kararlı adımların atılabilmesi açısından yeni bir yol haritasının oluşturulmasına ihtiyaç duyulduğu kaydedilmektedir. 2007 yılının Aralık ayında icra edilen Lizbon Zirvesi’nde tüm Afrikalı ve AB üyesi ülkelerin Devlet ve Hükümet Başkanları arasında Afrika- AB Enerji Ortaklığı’nın (AEEP) yürürlüğe konulması konusunda görüş birliğine varılırken, Afrika- AB Ortak Stratejisi’ni içeren sekiz stratejik ortaklıktan birisi de söz konusu madde olmuştur. Bu kapsamda iki kıtanın bilgi ve kaynak paylaşımı, birbirini tamamlayan ihtiyaçların uyumlaştırılması, politikalarda yakın bağlantıların geliştirilerek enerji konusunda yaşanabilecek olası sorunların çözüme kavuşturulması hedeflenmektedir.

Lizbon Zirvesi’nde kabul edilen ve 2008- 2010 dönemini kapsayan 1. Eylem Planı’nda enerji alanında ortaklığa ilişkin belirlenen yol haritası;

  • Afrika enerji piyasasında bölgesel bütünleşmenin teşviki, bu kapsamda bir master planın oluşturulması,
  • Çevreye yönelik özel yatırımların arttırılmasının teşviki,
  • Afrika ile Avrupa arasındaki enerji bağlantısının geliştirilmesi,
  • Yenilebilir Enerji İşbirliği Programının yürürlüğe konulması,
  • Afrika’nın teknik kapasitesinin güçlendirilmesi amacıyla AB’nin desteğini arttırması,
  • Enerji sektöründe etkinliğin geliştirilmesine yönelik işbirliğinin güçlendirilmesi,
  • Avrupalı ve Afrikalı kurumlar arasında teknik bilgi paylaşımının arttırılması ve iletişimin kolaylaştırılması gibi hususları içermektedir.


Birinci Yüksek Düzeyli Afrika- Avrupa Birliği (AB) Enerji Ortaklığı (AEEP) Toplantısı, 14- 15 Eylül 2010 tarihlerinde oldukça geniş bir katılımla Viyana’da gerçekleştirilecektir.4 AEEP’nin hedef ve beklentilerini ise şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • Geleceğe ilişkin hedeflere yönelik bir yol haritasının oluşturulması ve 2011- 2013 dönemine ilişkin önceliklerin belirlenmesi;
  • Afrika’daki ve Avrupa’daki Afrika- AB Enerji Ortaklığı’nın teşvik edilerek güçlendirilmesi;
  • 2020 yılına kadar AEEP’nin geleceğe yönelik çalışmalarının ve hedeflerinin somutlaştırılması konusunda bir mutabakata varılması;
  • Afrika- AB Yenilenebilir Enerji İşbirliği Programı’nın yürürlüğe konulması, Afrika ve Avrupa arasında yeni iş bağlantılarının oluşturulması;
  • Enerji güvenliğinin ve her iki kıtada enerji kaynaklarına erişimin arttırılmasına yönelik vaatlerin teyit edilmesi;
  • İki kıta arasındaki enerji bağlantılarında işbirliğinin güçlendirilmesi;
  • Sivil toplumun, araştırma merkezlerinin ve özel sektörün de dâhil olacağı Afrika- AB Enerji Ortaklığı Forumu’nun oluşturularak, iki yılda bir söz konusu Forumların gerçekleştirilmesi;  
  • AEEP’nin gelecek eylemlerinin uygulanabilmesi amacıyla bir yol haritasının kabul edilmesi;
  • Bu yılın Kasım ayında gerçekleştirilecek olan Afrika- AB Zirvesi’ne iki kıta arasında enerji alanındaki işbirliği konusunda net bir mesaj gönderilmesi.5


Bu doğrultuda Avrupa Birliği; Afrika Birliği ile son dönemde ortaklığını güçlendirirken, kıtadaki Bölgesel Ekonomik Topluluklarla da enerji politikalarının uyumlaştırılması konusunda yakın işbirlikleri tesis edilmektedir. Özetle gelecek hafta icra edilecek enerji ortaklığı konusundaki toplantı ile Kasım ayında gerçekleştirilecek olan 3. Zirve, AB’nin Afrika’ya ilişkin aktif ve sürdürülebilir politikalarının önemli birer göstergesi olmakla birlikte bölge dışı diğer güçlerle olan rekabeti açısından da uzun vadeli ve önemli adımlar olacaktır.

TASAM Afrika Koordinatörü Ufuk TEPEBAŞ

126 Ağustos- 4 Eylül 2002 tarihleri arasında G. Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg kentinde gerçekleştirilen Dünya Milenyum Zirvesi’nde enerji, Milenyum Kalkınma Hedefleri’ne ulaşılmasında temel unsur olarak tanımlanırken, sürdürülebilir kalkınma açısından da büyük önem kaydettiği vurgulanmıştır. Detaylar için bkz. www.africa-union.org/root/AU/Conferences/2007/september/TI/cami/doc/Doc.9.doc
2 Ufuk Tepebaş, Büyük Güçler ve Afrika “21. Yüzyılda Çok Boyutlu Afrika Rekabeti”, TASAM Yayınları, 2010, s.81
3Tepebaş, s.105
4 Toplantıya Afrika ve Avrupa ülkelerinden önde gelen siyasetçileri, Afrika Birliği ve AB Komisyonları’ndan karar alıcılar, enerjiden ve Afrika- AB ilişkilerinden sorumlu bakanlar, Bölgesel Ekonomik Toplulukların (BET) ve Enerji Havzaları’nın temsilcileri, uzmanlık kuruluşlarının ve uluslararası örgütlerin temsilcilerinin yanı sıra sivil toplum ve iş dünyasının temsilcileri iştirak edeceklerdir.
5 https://ec.europa.eu/development/icenter/repository/EAS2007_action_plan_2008_2010_en.pdf

Uganda'nın başkenti Kampala'da 25- 27 Temmuz tarihlerinde gerçekleştirilecek olan Afrika Birliği'nin 15. Zirvesi'nde sağlık ve kalkınma konusu ele alınacaktır.
Afrika'daki anne, bebek ve çocuk sağlığına ilişkin koşullarının geliştirilmesi, iyi yönetim, ekonomik büyüme ve kalkınma ile birlikte ortaya konulan faktörler arasında yer almakta olup, özellikle Milenyum Kalkınma Hedefleri'ne (MKH) ulaşılması açısından kritik bir önem arz etmektedir. MKH'lerine bakıldığında, söz konusu hedeflerin doğrudan ya da dolaylı olarak bu konularla yakından ilgili olduğu görülmektedir.

Kıtada her yıl beş yüz bin insan savaşlardan dolayı hayatını kaybederken; bu rakam, sağlık koşullarının yetersiz olması durumunda daha da artmaktadır. Sağlık sorunlarının temelinde özellikle yeterli su kaynağına erişememe gelmektedir. Dolayısıyla, dünya genelinde su, sağlık ve hijyenden kaynaklanan hastalıkların oranı son derece yüksektir.
Nüfus planlaması, okullulaşma oranı, kentlerdeki ve kırsal kesimlerdeki farklılıkların azaltılması, bebek ve çocuk ölüm oranlarının aşağı çekilebilmesi, beslenme bozuklarının önlenmesi, bulaşıcı hastalıkların önüne geçilebilmesi ve tedavi olanaklarının arttırılması, son derece düşük olan ortalama yaşam süresinin arttırılması, çözüm bekleyen öncelikli sorunlardır.

Afrika kıtasında HIV/AIDS ve diğer bulaşıcı hastalıkların yayılması için uygun bir ortam bulunmaktadır. Eko- sitemin bozulması; su ve çevre kirliliği; çatışma, temel haklardan yoksunluk; işsizlik ve sosyal şiddet, sağlık koşullarını ve dolayısıyla bunlar arasında da en çok kadınları ve çocukları olumsuz yönde etkilemektedir. Afrika nüfusunun %40'ının yeterli sağlık hizmetlerine erişim imkânı bulunmamakta, bu oranın büyük bölümünü de çocuklar ve kadınlar oluşturmaktadır. Yaşam koşullarını her açıdan olumsuz etkileyen bu faktör, kıtanın kalkınmasını da güçleştirmektedir.

Sağlık koşullarının kötüleşmesi, özellikle aile yaşantısını olumsuz yönde etkilemekte olup; çok sayıda çocuğun küçük yaşta anne ve babasını kaybetmesine neden olmakta; hamile kadınlar, doğum öncesi gerekli bakımlardan maruz kalmaktadırlar. HIV virüsü taşıyan çok sayıda kadının doğum yapması, yeni doğan bebeklerin bir nevi bu hastalıkla doğmasına neden olmaktadır. Ayrıca ayıplanma ve toplumdan dışlanma endişesi, çoğu kez bu hastalıkların gizlenmesini de beraberinde getirmektedir. Oysa ki iyi eğitimli annelerin, uzun süreli hijyen alışkanlıklarını edinmeleri daha olası olmakla birlikte; eğitimli kadınlar, çocuklarının beslenmesi, temizliği, hastalıklardan korunması, aşılanması gibi konularda daha bilinçli ve duyarlı davranarak gerek kendilerinin gerekse çocuklarının hayatta kalma şanslarını arttırmaktadırlar. Dolayısıyla, kız çocuklarına eğitim olanaklarının sağlanması; çocukların şiddetten, sömürüden, istismardan ve ayrımcılıktan korunmaları gerekmektedir. BM Eski Genel Sekreteri Kofi Annan, bu konuyu "kalkınmada kız çocuklarının eğitiminden daha etkili başka hiçbir araç yoktur" şeklindeki ifade ile tanımlamaktadır.

BM Genel Sekreteri Ban Ki- Moon ise "sağlık koşullarının geliştirilmesine yönelik hizmetlere erişim, özellikle de çevre, eğitim, cinsiyet eşitliği, çocuk ölümlerinin ve yoksulluğun azaltılması gibi diğer Milenyum Kalkınma Hedefleri'nin tamamıyla derinden ilişkili olduğunu" belirtmektedir.

Sağlık, iyi yönetim ve eğitimle birlikte sosyal, ekonomik ve toplumsal kalkınmanın da ayrılmaz bir parçasıdır. Bilindiği üzere, sağlık sorunlarına bağlı ölüm vakaları, ekonomik kalkınmayı da olumsuz yönde etkilemektedir. Afrika'da Gayri Safi Yurtiçi Hâsılası'nın %5'inin sağlıksız su ve yetersiz sağlık hizmetlerinin neden olduğu hastalık ve ölümlerle yok olduğu tahmin edilmektedir. Hastalığın yaygın olduğu bölgelerde ortalama yaşam süresi azalmakta olup, Dünya Sağlık Örgütü'nün tahminlerine göre kıtadaki ortalama yaşam süresi günümüzde 47'dir.

Cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi ve kadınların güçlendirilmesi, kıtanın kalkınmasına yönelik hedeflerin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bilindiği üzere, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi geleneksel Afrika topluluklarında da kadınların eğitime ve sosyal yaşama katılımdaki rolleri son dönemdeki umut verici gelişmelere karşın bir hayli sınırlıdır. Kadınların, karar alma mekanizmalarında daha fazla yer alabilmeleri ve çalışan kadınların almış oldukları ücretlerin, erkeklerin aldıkları ücretlerle eşit düzeyde olabilmesi, çözüm bekleyen sorunların başında gelmektedir.

Sahra altı Afrika'daki çocuk ölüm oranlarının azaltılmasında elde edilen gelişmeler ise söz konusu hedeflerin bir hayli uzağındadır. Kıta ülkelerinde her yıl iki milyon insan kötü sağlık koşullarından dolayı yaşamını yitirirken, her gün altı bin çocuk , dünya genelinde ise her yıl 10,8 milyon çocuk hayatını kaybetmektedir. Planlamadaki zayıflıkların giderilmesinin yanı sıra dış desteklerle birlikte sağlık sektörüne yeterli yatırımların yapılması, sağlık personelinin maaş ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi halinde, söz konusu kayıpların asgari düzeye indirilebilmesi mümkün olacaktır.

Şüphesiz bu kapsamda anne sağlığının geliştirilmesi de son derece önemlidir. Oysaki Dünya Sağlık Örgütü'nün Afrika'ya ilişkin raporunda kıtadaki kadınların üçte ikisinin doğum öncesi hamilelik bakım programlarına katılamadığını, yalnızca %10'unun sıtmayı önleyici tedavi görebildiği ve sadece %1 oranında HIV virüsü taşıyan annenin, bebeğe söz konusu virüsün bulaşmasını önlemeye yönelik tavsiye edilen tedaviyi alabildiği ifade edilmektedir.

Anne, bebek ve çocuk sağlığı açısından HIV/ AIDS, Sıtma ve Verem gibi bulaşıcı hastalıklarla etkin bir biçimde mücadele edilebilmesi durumunda ortaya çıkan vahim manzaraların önlenebilmesi de mümkün olacaktır. Sahra altı Afrika, söz konusu türden hastalıkların en yaygın ve ölüm oranının da en yüksek olduğu bölgedir. Kıta ülkelerinin birçoğunda sağlık koşullarının kötüye gitmesi, aile yaşantısını olumsuz yönde etkilemekte, söz konusu sorunlarla mücadele ve bunların neden olduğu ölüm vakaları, kalkınmayı daha da güçleştirmektedir. Örneğin Zambiya'da AIDS ile mücadeleden dolayı halkın aylık gelirinde %66 ile %88 arasında bir düşüşün söz konusu olduğu ifade edilmektedir. Yine kıta ülkelerinden Svaziland, %39 oran ile HIV/ AIDS'in dünyada en yaygın olduğu ülkedir. Buna karşın Senegal, HIV/ AIDS'in önlenmesine yönelik politikaları başarıyla uygulayarak virüsün yaygınlık oranını %0,5'lere kadar indirmeyi başarmıştır ki, söz konusu oranı dünya genelinde en düşük oranlardan biri olmakla birlikte kıtadaki diğer ülkeler açısından da umut verici bir gelişme olarak tanımlamak mümkündür.

Öte yandan kıta ülkelerinde mevcut ormanlık alanların tahrip edilmemesi, daha da zenginleştirilebilmesi, su kaynaklarının korunması ve kırsal bölgelerde yaşayan insanların temiz suya erişim imkânı bulabilmeleri, birçok sağlık sorunun giderilebilmesi açısından kritik bir önem arz etmektedir.

Özetle, kabul edilen deklarasyonların ve bulunulan taahhütlerin vakit kaybedilmeden eylemlere dönüştürülmesi, sürdürülebilir finansmanın temin edilmesi ve özellikle hükümetler, uluslararası ve bölgesel örgütler, uzmanlık kuruluşları, özel sektör ve sivil toplum arasında etkin bir işbirliği ağının oluşturulmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Böylece kıta genelinde gıda güvenliğinin sağlanması, çevrenin korunması, altyapının güçlendirilmesi ve kalkınma yardımlarının ise en iyi biçimde koordine edilmesi daha kolay olacaktır.

Ülkeler ve toplumlar arasındaki mevcut eşitsizliklerin giderilmesi, anne, bebek ve çocuk sağlığının istikrarlı bir biçimde tesis edilmesi, kıta genelinde ücretsiz eğitim ve sağlık hizmetlerinin geliştirilebilmesi, kıta ülkelerinin kalkınmalarına ciddi oranlarda katkı sağlayarak yoksulluğu azaltacak, cinsiyet eşitliğini olumlu yönde etkileyecek ve aynı zamanda saygınlığı da arttıracaktır.


1 Ufuk Tepebaş, Büyük Güçler ve Afrika, TASAM Yayınları, 2010, s. 37
2 Ertan Karabıyık, "Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Türkiye Temsilciliği Eğitim Bölümünün Çalışmaları", Ufuk Tepebaş (Ed.), Türk ve Afrikalı Sivil Toplum Kuruluşları (STK'lar) içinde (201- 208), TASAM Yayınları, 2009, s. 205
3 Edwin Gichangi, "Su ve Sağlık Koşullarının Geliştirilmesine Yönelik Milenyum Kalkınma Hedefleri'ni Gerçekleştirmek: Liderlerimiz Neler Yapabilirler?" Ufuk Tepebaş (Ed.), Türk ve Afrikalı Sivil Toplum Kuruluşları (STK'lar) içinde (125- 127), TASAM Yayınları, 2009, s. 125
4 Gichangi, s.126
5 Tepebaş, s. 38
6 Botsvana, Lesotho, Mauritius, Namibya, Svaziland ve Zimbabve gibi kıtanın güneyinde yer alan ülkelerin cinsiyet eşitliği konusunda kayda değer başarılar elde ettikleri görülürken, buna karşın Benin, Burkina Faso, Gine, Mali ve Nijer gibi kıtanın batısında yer alan ülkelerin mevcut konumları son derece yetersizdir.
7 Caroline Gathoni Mungara, "Afrika'da Sağlık Koşullarının Geliştirilmesi", Ufuk Tepebaş (Ed.), Türk ve AfrikaSivil Toplum Kuruluşları (STK'lar) içinde (133- 140), TASAM Yayınları, 2009, s.135
8 Dr. Deisi Noeli Weber Kusztra, "Sağlık Sektöründeki Temel Sorunlar ve Kalkınmadaki Önemi", Ufuk Tepebaş (Ed.), Türk ve Afrikalı Sivil Toplum Kuruluşları (STK'lar) içinde (149- 155), TASAM Yayınları, 2009, s.151
9 Zahra Nuru, "Sahra altı Afrika'da Sağlık Sorunları, Kalkınma Yardımlarının Rolü, Zorluklar ve Fırsatlar", Doç. Dr. Ahmet Kavas, Ufuk Tepebaş (Ed.), Sahra altı Afrika içinde (409- 421), TASAM Yayınları, 2007, s. 411
10 Nuru, s.411
11 Jeff Gow, Combating HIV/ AIDS, TB and Malaria, Edited by Francis Nwonwu "The Millenium Development Goals- Achievements and prospects of meeting the targets in Africa" içinde (167- 207), Africa Institute of South Africa, 2008, s.198
12 Economic Commission for Africa, African Governance Report, UNECA Publications, 2005, s.165


TASAM Afrika Enstitüsü, alanında önemli bir boşluğu dolduracak, yapmakta olduğu sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel çalışmalarla, Afrika'nın geleceğine projektör tutacaktır. (TASAM Başkanı Süleyman ŞENSOY)