Orta Doğu’nun Değişimi Masada

Ufukta Demokrasi mi Kaos mu Var?

Kimilerinin “Arap Baharı” kimilerinin ise “Arap Uyanışı” diye isimlendirdiği Kuzey Afrika ve Orta Doğu coğrafyasında birbiri ardına yaşanan sosyal olaylar Hatay’da yapılacak 2. Uluslararası Orta Doğu Kongresi’yle masaya yatırılacak.

7-9 Aralık 2011 tarihleri arasında Bölge ile doğrudan ilgili yerli ve yabancı araştırmacı, akademisyen, düşünce kuruluşu temsilcileri, diplomat ve gazetecilerin katılacağı 2. Uluslararası Orta Doğu Kongresi’nin teması "Orta Doğu’da Değişim" olarak belirlenmiş.

Hatay Valiliği ve Mustafa Kemal Üniversitesi ev sahipliğinde, Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM tarafından ORSAM ve M.Ü. Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü işbirliği ile Hatay’daki Anemon Antakya Otel’de düzenlenecek olan 2. Uluslararası Orta Doğu Kongresi üç gün sürecek.

Devamını oku...

TASAM Başkanı Sayın Süleyman Şensoy ile Başkan Danışmanı E. Büyükelçi Prof. Dr. Ali Engin Oba 5-8 Ekim tarihleri arasında Hartum’da temaslarda bulunmuşlardır. Bu çerçevede Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Rahamatallah Osman, Uluslararası İşbirliği Bakan Yardımcısı Yahya, Sudan Stratejik Araştırma Enstitüsü Başkanı S. El Khatib, Maliye Bakanlığı Müsteşarı Mustafa Yusuf Holi ile görüşülmüş, Sudan İşadamları Federasyonu, Sudan Yüksek Güvelik Akademisi Bakanlığı ile Sudan Medya Merkezi ziyaret edilmiş, kongrenin yapılacağı Dostluk (Friendship hall) Toplantı Merkezinde incelemelerde bulunmuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti Hartum Büyükelçisi Büyükelçi Sayın Erdoğan KÖK seyahatin başarı ile tamamlanabilmesi adına yüksek ilgi ve desteğini tüm temaslar boyunca içtenlikle sürdürmüştür.

Yapılan görüşmeler sonucunda 7. Uluslar arası Türk Afrika Kongresi’nin 18-19 Ocak 2012 tarihlerinde yapılması, ayrıca, USTKİP (Uluslar arası Sivil Toplum Kuruluşları Kalkınma ve İşbirliği Platformu) 3. Komisyon Toplantıları ile Türkiye-Sudan yuvarlak masa toplantısının ilkinin kongre ile eş zamanlı düzenlenmesi kararlaştırılmıştır.

Sudan tarafı bu kongrenin Hartum’da yapılacak olmasının, Türk-Sudan ve Sudan-Afrika ilişkilerine önemli katkıları olacağını ifade etmiş ve bu toplantının Hartum’da gerçekleşmesini kabul etmesinden dolayı TASAM’a teşekkürlerini sunmuştur.

TASAM heyetinin ziyareti sırasında görüştüğü Yüksek Güvenlik Akademisi Başkanlığı’nın talebi çerçevesinde Kasım ayı sonunda 26 Sudanlı katılımcıya İstanbul’da TASAM tarafından bir stratejik vizyon geliştirme programı düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. Söz konusu akademi, Sudan devlet kurumlarında üst düzey mevkilerde bulunan kişilere stratejik alanda çeşitli eğitim ve kurslar düzenlemektedir. İstanbul programına katılacak olanların general rütbesine terfi için akademiye devam eden albay rütbeli ordu mensupları oldukları öğrenilmiştir.

Ziyaret sırasında TASAM heyeti, Pan-Afrika adlı Sudanlı İşadamları tarafından oluşturulan ve çeşitli hayır işleriyle uğraşan grubun başkanı Doktor El-Gaysuni Nour ile de görüşmüştür.

Ziyaret sırasında ayrıca, Sudan Medya Merkezi Genel Müdürü Abdurrahman İbrahim Abdullah’la da görüşülmüş, kongrenin medyaya yansıtılması konularında görüş alışverişinde bulunulmuştur.”

Erdoğan’ın Güney Afrika Ziyaretinin ArdındanBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 3-7 Ekim 2011 tarihleri arasında gerçekleştirildiği Güney Afrika ziyareti, hem Türk hem de dünya basını tarafından ilgiyle takip edilmesinin yanı sıra AKP hükümetinin Afrika’ya yönelik siyasal ve ekonomik manevralarını uzun vadeli bir perspektifte ele alıp, analiz etmeye çalışan uzmanlar tarafından da yakından değerlendirildi. Güney Afrika Devlet Başkanı Yardımcı Kgalema Motlanthe’nin davetlisi olarak, iş adamlarının da içinde bulunduğu kalabalık bir heyetle ülkeye giden Erdoğan’ın bu ziyaretini, siyasi ve ekonomik açıdan tüm dünya tarafından merakla takip edilecek diyalogun kapısını açan çok önemli stratejik bir manevra olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Çünkü böyle önemli adımların ardından beklenen, karşılıklı ziyaretlerle güçlendirilen diplomatik bağların süreç içerisinde üst seviyeli stratejik ortaklıklara dönüşmesidir ve Türkiye ile Güney Afrika’nın diplomatik ilişkilerini “stratejik ortaklık” seviyesinde sürdürmesi de, Türk Dış Politikası’nın henüz tazeliğini koruyan “Afrika açılımı” stratejisinin başarısının yani meyvelerinin yenmeye başlandığının en büyük kanıtı olacaktır. Ziyaret ile birlikte Güney Afrika’yla kuvvetlendirilen ilişkilerin mahiyetini daha doğru anlamak açısından, Türkiye’nin Güney Afrika ile kurduğu siyasi ve ekonomik ilişkilerin seyrini, Sahra-altı Afrika’ya yönelik dış politikası çerçevesinde ele almakta ve Güney Afrika’nın Türkiye için taşıdığı öneme dikkat çekmekte fayda vardır.

Güney Afrika ile Türkiye arasındaki ilişkiler, 1994 yılında Apartheid rejiminin sona ermesini takiben kurulmuştur. Düşük seviyede seyreden temasların hız kazanması ise 2003 yılında Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın “Afrika Ülkeleriyle Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisi”nin hazırlandığı, 2005 yılında BM Güvenlik Konseyi’ne üye olunduğu ve o yılın “Afrika Yılı” olarak ilan edilmesiyle Türkiye-Afrika ilişkilerinin dönüm noktasının yaşandığı bir dönemde, Güney Afrika Devlet Başkanı Jacob Zuma ve ardından Erdoğan’ın karşılıklı ziyaretleriyle başlamıştır.

Takip eden yıllarda AKP hükümetinin Afrika’ya yönelik politikasının uzun vadeli olacağının sinyalleri de ortaya çıkmaya başlamıştır. Örneğin 2007 yılında düzenlenen hükümet programında küresel aktör olma isteğiyle uyumlu bir şekilde Afrika’ya da ilk kez yer verilmiştir. Programda resmi olarak yer almasının ardından Afrika’ya yönelik politikalarda kayda değer bir hızlanma yaşanmaya başlamıştır. Bu hızlanmaya paralel bir şekilde Türkiye, Afrika Kalkınma Bankası ve Afrika Fonu’nun bölge dışı 25. Üyesi haline gelmiştir ve Sahra-altı Afrika’da çok sayıda yeni büyükelçilik açılarak diplomatik bağlarını arttırılmıştır.

Sahra-altı ile gelişen ilişkilerin en önemli ortağı Güney Afrika olmuştur. 24-26 Mayıs 2010 tarihlerinde Devlet Başkanı Yardımcısı Motlanthe’nin ülkemizi ziyaret edişi iki tarafın ilişkilerin geliştirilmesi iradelerini teyit etmiş, Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği ziyaret ise stratejik ortaklığa giden sürecin ilk adımını atmıştır.

Güney Afrika, nasıl Sahra-altı Afrika’ya yönelik artan ilgi ve siyasi manevraların en önemli ortağı haline gelmişse aynı ortaklık ilişkisi kendisini ticari ve ekonomik alanlarda da göstermiştir. Bu nedenle iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin de seyrine değinmekte fayda vardır.

2000’lerin başından günümüze kadar gelindiğinde Güney Afrika ile olan ticaret hacminin 298,6 milyon ABD dolarından 1,3 milyar dolara ulaştığı görülmektedir. Bu ivmeli artışın en önemli nedeni ise Güney Afrika’nın Afrika Ülkeleri ile Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisi kapsamında, Sahra-altı Afrika ülkeleri pazarına giriş için öncelikli ülke olarak belirlenmesidir. Bu doğrultuda da hem ticari ilişkilere konu olan ithalat ve ihracat ürünlerinde, bunlara paralel olarak da rakamlarda artış yaşanmıştır.

İki ülke arasındaki ticari ilişkilerin mahiyetine bakıldığında, Türkiye’nin Güney Afrika’ya yönelik ihracatında en önemli paydayı petrol ürünleri, otomotiv sanayi ürünleri, elektrikli makine ve cihazlar, dokumacılık ürünleri ve kâğıt-karton esaslı mamuller oluşturmaktadır. Aynı şekilde ithalatta ise altın ve taşkömürü en önemli ithal kalemleri teşkil etmektedir.

Ticari ilişkilerdeki yoğunluğun yansıması kendisini yatırım alanında belirgin bir şekilde göstermektedir. Afrika kıtasında en fazla yabancı sermaye çeken ülke olan Güney Afrika’da, Türk firmaları tarafından yapılan yatırımın 30 milyon doların üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Türk firmalarının yatırım alanlarına bakıldığında bunların başında madencilik ve tekstil sektörleri gelmektedir.

Görüldüğü gibi siyasi boyutta gelişen ilişkiler ticari ilişkilerin de ivme kazanmasına ortam hazırlamış, gelişen bu ortam içerisinde de karşılıklı yatırımlar artmıştır. Bu nedenledir ki hem kendi coğrafyasında hem de uluslararası alanda söz sahibi olan iki ülke arasında artan bağlantılar yakından takip edilmektedir. Erdoğan’ın son ziyareti de işte tüm bu nedenlerden ötürü takip edenlerce stratejik ortaklığa giden yolda atılan büyük bir adım olarak değerlendirildi.

Ufuk TEPEBAŞ

21. Yüzyılda dünya barışının önündeki en büyük tehdit olarak adlandırılan terörist grupların etkin oldukları ülkeler, genel olarak istikrardan uzak olan ülkelerdir. Buralardaki sefaletin, ekonomik eşitsizliklerin, yönetim kademesindeki ciddi sorunların, demokrasiden ve insan haklarından uzak anlayışların, dış müdahalelerin beraberinde getirdiği istikrarsızlıkların, terör eylemlerine gerekli kolaylıkları sağladığını ifade etmek mümkündür.

Beyaz Saray tarafından Usame Bin Ladin’in öldürüldüğünün açıklanmasının ardından gözler El Kaide terör örgütüne çevrilirken, dünya genelinde olası eylemlere karşı çeşitli önlemler alındığı görülmektedir.

Bu kapsamda oldukça hassas dengeler üzerinde bulunduğu bilinen Afrika kıtasındaki birçok ülkenin de herhangi bir terör saldırısına karşı önlem alması kaçınılmazdır. Özellikle ABD ile sahip oldukları yakın askeri ilişkiler bakımından Kenya, Tanzanya ve Uganda gibi kıtanın doğusunda yer alan ülkelerin yanı sıra yakın dönemde seçimler esnasındaki ve sonrasındaki şiddetle sarsılan Nijerya, kırmızı alarmın verildiği ülkelerin başında gelmektedirler. Öte yandan yine yakın bir dönemde ABD ile doğrudan müzakere masasına oturan ve bu ülkenin teröre destek veren ülkeler listesinden çıkartılacağı tahmin edilen hatta 28 Nisan’da en büyük özel bankalarının yaptırımlar listesinden çıkartıldığı açıklanan Sudan’ın iktidarında yer alan Ulusal Kongre Partisi’nden bir yetkilinin, Bin Ladin’i kutsal bir savaşçı olarak nitelendirmesi dikkat çekmiştir.[1]

Kıtadaki eli tetikte bulunan ülkelerin başında gelen ve 1998 yılında El Kaide’nin hedefi olan Kenya’da askerin özellikle Somali sınırındaki kritik noktalara konuşlandığı, polisin ise olası terör eylemlerinin ilk hedefleri arasında bulunan havalimanlarında, otellerde, alış veriş merkezlerinde ve kamuya ait binalardaki güvenlik önlemlerini arttırdığı bildirilmektedir.[2] Özellikle ülkenin kuzeydoğusundan içeri sızmak isteyecek militanların, bombalama eylemlerine girişebilecekleri konusunda endişeler mevcuttur. Bu kapsamda ABD’ye ve Avrupalı ülkelere ait diplomatik temsilciliklerin de çevrelerinde alınan önlemler dikkat çekmektedir. Hükümet sözcüsü tarafından yapılan açıklamada Bin Ladin’in öldürülmesinin kendileri tarafından memnuniyetle karşılandığı, buna karşın bu olayın terörizmi sona erdirmeyeceği konusunda gerçekçi bir yaklaşım sergilediklerini, bu konuda dikkatle ve ortak hareket ederek küresel teröre karşı mücadelelerini sürdürecekleri kaydedilmiştir.

Yakın geçmişte ABD’den gelecek desteğe göre Somali’ye daha fazla asker göndermeye hazır olduğunu açıklayan Uganda ise geçtiğimiz yılın Temmuz ayında El Kaide bağlantılı El Şebab militanlarının gerçekleştirdikleri iki eş zamanlı saldırılar ekseninde uzun süre gündemde yer almıştı. Ayrıca muhalefette yer alan ülkenin Demokrat Parti liderinin geçtiğimiz günlerde tutuklanmasının ardından hakkında alınan sürgün kararı ve hemen akabindeki ayaklanmalarda hayatını kaybeden beş kişinin yanı sıra 700 kişinin de gözaltına alınması, ülkedeki tansiyonu yükseltirken, son gelişmelerle birlikte Uganda’nın daha hareketli günler geçireceğini değerlendirmek mümkündür.

Ülke genelinde gerçekleştirilen ve üç eyalette ertelenen genel seçimlerle birlikte kritik bir süreçten geçen Nijerya’da yaşanan tartışmalar, geniş çaplı olarak nitelendirilebilecek ayaklanmalara neden olurken, özellikle Bin Ladin ile ilgili açıklamaların akabinde Kano eyaletinde Müslüman ve Hıristiyan vatandaşların karşı karşıya gelmesi, ülkeyi yeni bir sorunun eşiğine sürüklemiştir. Eyalette güvenlik sağlanırken, olası provokasyonların önüne geçilebilmesi amacıyla güvenlik güçlerinin stratejik noktalarda önlemlerini arttırdıkları görülmektedir.

Bu kapsamda uzun süredir istikrarın sağlanamadığı Somali’de ciddi bir biçimde konuşlanmış bulunan ve Somali Geçici Federal Hükümeti ile çatışma halinde bulunan El Şebab’ın genel anlamda bölgeyi tehdit ettiği ve çok sayıda eylem gerçekleştirdiği bilinmektedir.

Yakın dönemde çeşitli gerekçelerle birçok ülkede artan şiddet olayları karşısında kıta ülkelerindeki yönetimlerin birbirlerine destek sağlamaları ve olası saldırıları önlemeye yönelik ortak bir takım tedbirler almaktan kaçınmamaları, hassas dengeler üzerinde bulunan ülkelerdeki tansiyonun düşürülmesi açısından önemli bir zorunluluk arz etmektedir. Bu noktada özellikle Afrika Birliği ile Doğu Afrika Ekonomik Topluluğu’nun (EAC) da birlikte hareket ederek vatandaşlarına gerekli güvenceleri sağlayabilmeleri beklenmektedir.



[2] Söz konusu yıl, ABD’nin Nairobi ve Darüsselam’daki Büyükelçilikleri El Kaide tarafından bombalanmış ve olayda iki yüzden fazla sivil yaşamını yitirirken, binlerce kişi de yaralanmıştı. Öte yandan yine ülkenin Mombasa kentinde bir İsrail vatandaşına ait otele bombalı bir saldırı düzenlenirken, söz konusu eylemin sorumluluğunu da El Kaide üstlenmişti. Ayrıca Kenya, geçtiğimiz yılın Kasım ayında yedi El Şebab militanını tutuklamıştı.

TASAM Afrika Enstitüsü, alanında önemli bir boşluğu dolduracak, yapmakta olduğu sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel çalışmalarla, Afrika'nın geleceğine projektör tutacaktır. (TASAM Başkanı Süleyman ŞENSOY)