AFRİKA KITASI İLE İLGİLİ BİLGİLER
Alanı: Afrika kıtası yaklaşık olarak 30 milyon kilometrekaredir. Alan bakımından ikinci büyük kıtadır. Afrika ve yakın adalar yerkürenin %21’ini kaplar.
Nüfusu: 800 milyondur.
Kıta Devletleri Sayısı: Afrika kıtasında 54 devlet vardır.(Sahra Cumhuriyeti ile beraber)
Birlikteki Üye Devlet Sayısı: Birliğe üye 53 devlet vardır.
Kıtanın Kaynakları: Demir, bakır, altın, uranyum, gümüş, petrol, doğal gaz, elmas. Bunlara ek olarak; su kaynakları, ormanlar, hayvanları vardır.
Kıtanın Toplam Geliri: Kıta 300 milyar dolar gelir gerçekleştirdi. Bu da dünya mahalli üretiminin %1,3 üne tekabül ediyor.
Uluslararası Ticaret Hacmi: Kıtanın iki bin yılına kadarki payı %7,3’dir.
Gelirler Hacmi (Kapasitesi): 2001 yılı için % 4,8’dir.
Ticaret Malları İhracat Değeri: 2000 yılına kadar 150 milyar dolar.
Dış Borçlar: 1999 yılına kadar 337,2 milyar dolardır. 2000 yılında 334,3 milyar dolara inmiştir.
BORÇLAR ŞEMASI:
Resmi borçlar: % 70
Mali kuruluş ve banka borçları: %12
Özel sektör: % 18
AFRİKA KITASI TEMEL, BÖLGESEL VE ULUSLARARASI ÖRGÜTLER
Siyasi Örgütler:
1. Afrika Birliği (Fas dışında 53 ülke)
2. Sahil ve Sahra Ülkeleri Topluluğu(20 ülke)
3. Mağribiler Birliği (5 ülke)
Ekonomik Örgütler:
1. Batı Afrika Ülkeleri Para Birliği (U.M.O.A.)
2. Batı Afrika Ülkeleri Ekonomi Grubu Topluluğu ( ECOWAS)
3. Güney Afrika Kalkınma Grubu ( SADEC)
4. Doğu ve Güney Afrika Ülkeleri Ortak Pazarı (COMESA)
5. Doğu Afrika Grubu ( EGADD)
6. Orta Afrika Ülkeleri Ekonomi Ve Para Topluluğu (CEMAC)
Klasik yaklaşım uluslararası sistemi anarşik bir yapı olarak açıklar. Uluslararası sistemin bu anarşik doğası düşük düzeyde bir nedensellik zincirini gerektirir. Gerçekten de nedensellik düzeyi uluslararası siyasette son derece sınırlanmıştır. Öte yandan kaotik yada hesaplanamaz iç dünyaya karşılık, modern uluslararası sistemi nedensellik belirler. Durumu daha da karmaşıklaştıran olgu olaylar arasındaki karmaşık nedensel bağlantıyı açıklamanın zorluğudur. Krasner’in daha önceden formüle ettiği gibi uluslararası sistem iç politikaya göre daha az kurumsallaştırılabilir. Ortada otoriter bir hiyerarşik ilişki yoktur. Bu bağlamda uluslararası ilişkiler analizleri birbirine takip eden gelişmeler ve öne sürülen ihtimaller üzerine yapılan çalışmalar olarak özetlenebilir. Bütün kavramlar hatta olaylar belirli bağlamların sonucudur.
Bugün Afrika ülkelerinde yaklaşık 750 milyon kişi yaşamaktadır. BM araştırmalarına göre bu sayı 2050 yılında 1,8 milyara yükselecektir. Avrupa’nın nüfusu ise 750 milyondan 650 milyona düşecektir. Genelde Avrupalıların sayısı azalmakta, Afrikalıların sayısı artmaktadır. Bunun başlıca nedenleri şunlardır: Uyku hastalığı, sıtma, çiçek, verem, frengi, cüzam, zatürree ve birçok başka hastalığın önemli ölçüde önlenmesi.
Etnik Yapı:
Afrika bir etnik topluluklar mozaiğidir. Afrika’da 2000 etnik topluluk yaşar. Yalnız Kongo’daki topluluk sayısı 300, Nijerya’daki sayı 200, Fildişi kıyısındaki sayı da 60’dır.
Savaşlar:
Nijerya, Sudan, Kongo, Angola, Mozambik, Ruanda, Liberya, Sierra Leone, Burundi ve Somali’deki iç savaşlarda bir milyonun üstünde insan ölmüştür.
Avrupalılar’ın Akdeniz havzası dışındaki denizlere açılmasıyla birlikte daha önce bilmedikleri yeni coğrafyaları, kendi tabirleriyle “keşfetmelerinin” ardından buraları sömürgeleştirme dönemi başladı. Bu aynı zamanda bugün dünya hakimiyetine sahip olmaları noktasında attıkları en ciddi adımın bir başlangıcıydı. Daha önce Haçlı Seferleri sırasında Doğu Akdeniz bölgesinde etkinliklerini büyük oranda kaybeden Avrupalılar Kuzey Afrika’dan İspanya’ya kadar yayılan Müslüman varlığıyla iyice bölgelerine sıkışıp kaldılar. Endülüs Emevileri, Fâtımîler, Eyyûbiler, Memlûkler ve nihayet Osmanlılar yüzünden Akdeniz bölgesinde bilhassa siyasî ve idarî etkinlik kuramadılar. 1490’lı yıllarda İspanya’daki Müslümanların iktidarına son veren ve başlarını İspanyolların çektiği Avrupalı güçler derhal Akdeniz’e açıldılar ve 1505 yılından itibaren Kuzey Afrika’da önemli kaleleri ve şehirleri birer bire ele geçirdiler. Bunu aynı yıllarda Afrika’nın batı sahillerini dolaşan Portekizliler’in deniz seferleri takip etti. Her iki Avrupalı güç yüzünden kısa zamanda Kuzey ve Doğu Afrika sahillerinde yüzyıllardır hüküm süren Müslüman varlığı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya geldi.
Gerçekten, Türkiye ve Afrika ülkeleri ilişkilerinin tarihi üzerine pek çok okuma vardır. İlk olarak, Cezayir ve Fas okumaları ve son olarak da Türk varlığının herhangi bir katkısının bulunmadığını iddia eden Fransız sömürgelerinin okumaları vardır. Sömürgecilik dönemini inceleyen tarihi çalışmalar Türk varlığının rolünü görmezlikten gelmiş ve Roma ya da Bizans tarihi ile Fransız sömürgeciliği dönemi arasında bağlantı kurmaya çalışmıştır. Bu sömürgecilik literatüründe Türk-Afrika ilişkileri tarihi, Panarabizm ve Müslüman dünyasını siyasi seviyedeki panarabizm, kardeşliğin üstün olduğu Mağrip İslamı ve doğacılıkla karışan Afrika İslâmı arasında bölünmüş olarak kabul eden “Fransız Müslüman İlişkileri Servisi” raporunda sınıflandırılan Türk entrikaları başlıklarıyla sınırlanmıştır.
Bu dosyanın unsurları Hamdan bin Osman Hoca’nın “Cezayir’in Naipliğine Tarihsel ve İstatiksel Bakış” adlı kitabının « Ayna » altbaşlığı altında bulunabilmektedir. Kitap, Ekim 1833’te Paris’te Fransızca olarak basılmıştır (1). Trabluslu Hasuna Daghis (2) kitabın Arapça çevirisini üstlenmiş, ancak bu çeviri hiç bulunamamıştır (3).
Bu sunuştaki amacım, konunun merkezini Batı Avrupa’dan İstanbul Boğazına taşımak değil, fakat 16. yüzyılda Osmanlı üstünlüğünden önce Afrika kıtasının evrimsel dinamiğini yeniden kurmaktır. Bunu yapabilmek için, 15. yüzyılda meydana gelmiş ve Afrika tarihinin kaderini biçimlendirmiş olan üç önemli gelişmeyi vurgulamam gerekiyor: