4 - 6 Aralık 2007 tarihleri arasında Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM tarafından Türkiye-Afrika Birliği ana konsepti ile düzenlenen III. Uluslararası Türk - Afrika Kongresi ülkemizin Afrika Kıtası’na yeni kapılar açması bakımından atılan ciddi adımlardan birisidir.

1963 yılında bu kıtada henüz bağımsızlığını elde edemeyen bölgelerin bir an evvel uluslararası alanda tanınmalarının desteklenmesi amacıyla kurulan Afrika Birliği Teşkilatı yaklaşık kırk yıl süren mücadelesinde bazı istisnalar hariç hedefine ulaştı.

2002 yılından itibaren kuruluş amacını daha da sağlam temeller üzerine oturtmak isteyen bu uluslararası kuruluş, Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi daha etkin olabilmek için “Afrika Birliği” adını aldı. Bugün 53 üye ülkesi bulunan ve birçok uluslararası gelişmede taraf olarak hareket kabiliyeti elde etmiş olan teşkilatın  gelecekte daha da ciddi adımlar atacağı beklenmektedir.

Bulunduğu coğrafya itibarıyla Avrupa, Asya ve Afrika ülkeleriyle tarihte olduğu gibi günümüzde de önemli siyasi, ekonomik ve kültürel bağlara sahip olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, 21. yüzyılda mevcut konumunu ve çevresiyle ilişkilerini daha da etkinleştirmesi öngörülüyor. Haliyle Avrupa ve Asya ülkelerle olduğu kadar Afrika ülkeleriyle de yakın ilişkiler kurmamız gayet tabi bir süreç olarak algılanmalıdır.

Kaldı ki, 1990’lı yıllarda başlayan ve 2000’li yıllarda iyice artan Afrika kıtası ile iktisadi, siyasi, askeri, sosyo-kültürel ve eğitim alanındaki karşılıklı ilişkilerimiz giderek yükselen bir eğilim göstermektedir. Daha da önemlisi kökü geçen yüzyıllardaki sömürgecilikten kaynaklanan, başta fakirlik olmak üzere pek çok insanlık dramı günümüzde kendisini hissettirmektedir. Bunlara karşı gittikçe duyarlı hale gelen toplumumuz resmi ve gönüllü kuruluşlarımız vasıtasıyla bu kıta insanlarına el uzatma konusunda çok hassas davranmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi kurumları arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi  Başkanlığı TİKA önderliğinde Afrika kıtasına çok amaçlı karşılıklı işbirliği ve kalkınma yardım hamlesi başlatılmış bulunuyor.

Bu doğrultuda ilk önce Afrika Birliği’nin de 1963 yılından itibaren merkez olarak belirlediği Etiyopya’nın Addis Ababa şehrinde bir koordinatörlük açıldı. Ardından Afrika kıtasının coğrafi bakımdan en fazla yüzölçümüne sahip ülkesi olan Sudan’daki koordinatörlük hizmete girdi. Yıllarca güney bölgesinde, bugünlerde ise batı bölgesindeki Darfur’da yaşanan insanlık dramlarını da göz önüne alarak Sudan’ın başkenti Hartum’da açılan bu ikinci koordinatörlük bölgeye olan aşırı ilginin bir sonucudur.

Bundan böyle Afrika kıtasıyla işbirliği ve kalkınma yardımlarının doğrudan yapılması son derece kolay hale geldi. TİKA önderliğinde son derece yararlı faaliyetlere imza attığımız bu kıtanın batısında da bir üçüncü koordinatörlük açma girişimi de sonuç verdi ve üçüncü koordinatörlük de Senegal’in başkenti Dakar’da açıldı. Önümüzdeki yıllarda bu koordinatörlüklerin sayısının artırılması, aynı zamanda faaliyet alanlarının da genişletilmesi tarafımızdan hedeflenmektedir.

1950’li yıllarda artan bağımsızlık mücadeleleri sonrasında kendi idarelerine kavuşan Afrika ülkeleri, diğer kıtalardaki ülkelerle bağlarını geliştirmekte zorlanıyorlardı. Ancak fazla sürmeden Sovyetler Birliği ve Çin gibi ülkelerin yakın ilgi ve alakasını çekmeye başladılar. 1990’lı yılların başında Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte Çin kıta üzerinde daha geniş eksenli etkileşimini artırdı. 2000’li yıllara girildiğinde ise ABD bu kıtayı 21. yüzyıldaki uluslararası etkileşimin merkezine aldı. Bu konuda Afrika dışındaki ülkelerin bu kıtaya ilişkilerinde en büyük aracılığı gönüllü teşekküller, farklı devletlerin uluslararası işbirliği ve kalkınma amaçlı resmi kurumları yapmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti sömürgecilik karşısında bütün Afrika’ya verdiği desteği, bağımsızlık sonrasında sürdürmüş olsa da genel anlamda ilgisi uluslararası diplomatik ilişkilerle sınırlı kalmıştı. 1990’lı yıllar dünyanın önde gelen ülkeleri gibi Türkiye’nin de Afrika’ya yeni açılımlarda bulunması için yeni fırsatlar doğurmuştur.
Belli bir mesafe alınan bu dönemin ardından 2000’li yıllara geçildiğinde Afrika kıtası adeta ülkemizin yakın ilgi alanlarından birisi oldu. Devlet adamlarımızın karşılıklı resmi ziyaretleri kadar sivil toplum kuruluşları da Afrika ilgili faaliyetlerine öncülük yapmaya başladılar. 2005 yılının Türkiye Hükümeti tarafından Afrika’ya Açılım Yılı ilan edilmesi pek çok alanda işbirliği imkânını doğurdu.

TASAM’ın düzenlediği I. Uluslararası  Türk-Afrika Kongresi de bu bağlamda önemli bir faaliyet olarak ülkemizde Afrika’ya ilgi duyan akademisyenler, diplomatlar ve diğer uzamanlar ile Afrikalı meslektaşlarının buluşmasına imkân vermişti. Sivil toplum kuruluşlarının insani yardım ve eğitim alanındaki faaliyetlerinin öne çıktığı görülmektedir. TUSKON tarafından düzenlenen Afrikalı işadamları ile Türk meslektaşlarının buluşması da bu anlamda önemli bir girişim olarak değerlendirilmelidir.      

2006 yılı Kasım ayı başında Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı da Afrika ülkelerinin Müslüman toplumlarının dinî liderlerini İstanbul’da bir araya getirdi. Bu buluşma çerçevesinde dünya toplumlarında barışın ve istikrarın sağlanmasında oldukça önemli etkiye sahip olan din konusunda yakın işbirliği imkânları üzerinde duruldu. Bu toplantı vesilesiyle alınan kararlar uygulanmaya konuldu ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı işbirliği yaparak 20 kadar Afrika ülkesinden çok sayıda öğrenciyi ülkemize getirerek eğitim imkânına kavuşturdular. Yine sivil toplum kuruluşları yanında Diyanet İşleri Başkanlığı da 2006 yılı Kurban Bayramı’nda ülkemiz insanlarının kurban bağışlarının bir kısmını bu kıtaya yönlendirdi. 

Son derece önemli yeraltı ve yer üstü kaynaklarına sahip olan Afrika ülkeleri bugüne kadar bunların çok azını kullanabilmişlerdir. Afrika ülkeleri özellikle petrol ve kıymetli madenlere sahip olmaları dolayısıyla, geçmişte olduğundan daha fazla dünyanın ekonomik bakımdan en güçlü devletlerinin kıyasıya rekabet edeceği bir alana dönüşmektedir. Belli bir oranda Afrika’ya bağımlı hale gelen dünya ekonomisi ülkemizin işadamları ve sanayicilerini de zorunlu olarak bu kıtaya çekmektedir. Her geçen gün bazı alanlardaki ciddi yatırımların işadamlarımız tarafından bu kıtaya kaydırıldığına şahit olmaktayız.

Afrika Birliği çatısı altında faaliyet gösteren ve bütün kıta ülkeleri ile ilgili müşterek çalışmalar yürüten sekiz ayrı komisyon bu bakımdan Türkiye ile kurulacak işbirliği ve kalkınma imkânları bakımından büyük önem arz etmektedir. Gittikçe uluslararası alanda en etkili unsur olan yetişmiş insan, bilgi ve teknoloji alanındaki gelişmelere öncelik veren “İnsan Kaynakları, Bilim ve Teknoloji Komisyonu” ülkemizle yakın işbirliğinde önemli rol oynayabilir.

Dünyanın her an bir bölgesinde çıkan karışıklık anında Türkiye üzerine düşen her türlü fedakârlığı göstermekte olup bu anlamda Somali’de 1990’li yılların başında barışın sağlanmasında öncü bir görev almıştır.

Bu açıdan Afrika Birliği’nin hayati önemi haiz olan ve son olarak Somali ve Sudan’da Afrika içi asker konuşlandırılmasında etkili olan Barış ve Güvenlik Komisyonu ile işbirliği yapılarak karşılıklı olarak tecrübeler paylaşılabilir. Demokratikleşme ve Avrupa Birliği ile yaşadığı süreçte elde ettiği tecrübelerini paylaşma noktasında Siyasi İşler Komisyonu ile karşılıklı etkileşim kurulabilir.

1970’li yılların ortalarında ilk defa bazı Afrika ülkelerinde Türk işadamlarının başlattıkları müteahhitlik girişimleri hem ülkemize hem de bu ülkelere büyük katkı sağladı. Yine ülkemiz özellikle Mağrip ülkeleri ve Güney Afrika’dan başta petrol olmak üzere pek çok alanda işbirliği yapabileceğini göstermişti. Bu açıdan Altyapı ve Enerji Komisyonu ile yakın ilişki kurularak bunların ilerletilmesi gerekmektedir.

Ayrıca Sosyal İşler Komisyonu;  Ticaret ve Endüstri Komisyonu;  Kırsal Ekonomi ve Ziraat Komisyonu ve Ekonomik İşler Komisyonu ile yakın ilişkiler kurulup bunların geliştirilmesi de kaçınılmazdır.

Bir taraftan Afrika Birliği’ni kurum olarak yakından tanırken ülkemizi de bu birlik nezdinde düzenlenecek müşterek faaliyetlerle daha yakından tanıtmak durumundayız.
Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Alpha Oumar KONARE 2005 yılında gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinin ardından 2007 yılı Ocak ayında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı Afrika Birliği’nin 8. zirvesinde bir konuşma yapmaya davet etmiştir. Bu davet esnasında Afrikalı devlet başkanları ve hükümet başkanlarına hitap etme imkânı bulan başbakanımız en kısa zamanda Türkiye’de de Afrikalı devlet adamlarını misafir edecekleri bir zirve müjdesini vermiştir.

Afrika Birliği sahip olduğu kurumsal yapısıyla başta Birleşmiş Milletler olmak üzere diğer uluslararası kuruluşlar nezdinde ciddi bir muhatap kabul edilmektedir. Latin Amerika ülkeleri ile yapılan buluşma ile 2007 Aralık ayında Portekiz’de yapılacak buluşma bu anlamda değerlendirilmelidir.

Tüm bu gelişmeler üzerine artık Çin - Afrika, Hindistan - Afrika, İngiltere - Afrika, Fransa - Afrika gibi yaklaşımların bugün Türkiye için de kaçınılmaz olduğu açıkça görülebiliyor. Ülkemizin ve devletimizin bekası için son derece önemli olan bu eğilim ve hassasiyetler zaten tarihten gelen dostane duyguların da etkisiyle öncelikli meselelerimiz arasında yer almak durumundadır.  

Saygılarımla…