Dünya genelinde Sivil Toplum Kuruluşları (STK'lar), geçmişte yalnızca devletlerin görevi olan çatışmaların önlenmesi, çatışma yönetimi, çatışma çözümü ve çatışma sonrası barışın tesisi konularında daha aktif hale gelmeye başlamışlardır. Özellikle de Afrika'da kıtanın barış ve güvenlikle ilgili meydan okumalarını ele alma girişimlerinde STK'lar, kilit oyunculara dönüştüler. Güvenlik kavramını "devlet merkezli" bir süreçten, insan güvenliği çerçevesinde daha insan merkezli bir sürece doğru yeniden kavramsallaştırma çabalarında yine STK'ların etkili unsurlara dönüştükleri görülmektedir. Ayrıca demokratik yönetim konusunun yeniden aşılanması amacıyla gerçekleştirilen mücadelelerde STK'lar ön sıralarda yer almaktadırlar. Hali hazırda Batı Afrika'da farklı düzeylerde faaliyet gösteren yaklaşık 3.000 STK bulunmaktadır.

Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte Afrika ülkelerindeki çatışmaların sayısında önemli bir artış görülmüştür. Bilhassa Batı Afrika, kıta genelinde en istikrarsız duruş sergileyen alt bölge olmuştur. Burası; Liberya, Sierra Leone, Fildişi Sahili'nde ve diğerlerine kıyasla daha az olmak üzere Gine Bissau'da gerçekleşen sürüncemeli sivil savaşlara sahne olmuştur. Bu çatışmaların sonucunda çoğu sivil olan milyonlarca insan yaşamını yitirmiş; toplumlar yer değiştirmiş; küçük ve hafif silahlar yaygınlaşmış; bölgede büyüme ve kalkınma, durağanlık sürecine girmiştir. Batı Afrika'daki çetrefilli ve çok yönlü çatışmaların doğası gereği devletler; bu sorunları önleme, yönetme ve çözümleme anlamında tek başlarına başarı elde edemez hale geldiler. Bu başarının elde edilebilmesi için devletlerin, bilhassa STK'lar başta olmak üzere hükümet dışı aktörlerden destek almaları ve katılım şart olmuştur. Çatışmalarda genellikle devletler de taraf olurlar ve bu nedenle politikacılara güven duyulmaz. Netice itibariyle Afrika sivil toplumu, kıtada görülen vahşi çatışmalara uzun süre etkinliğini kaybetmeyecek çözümler üretme görevini üstlenmiş olurken, uluslararası donörler ve örgütler de barışın tesisi sürecinde STK'lara güven duymaya başlamışlardır.

STK'ların popülerliklerine ve yaygınlıklarına karşın, bir kişiye sivil toplumun ne olduğu sorulduğunda genellikle net bir yanıt almak güçtür. Sivil toplum terimi, çok farklı şekillerde tanımlanmaktadır. En yaygın tanım ise sivil toplumun "İnsanların ortak çıkarlar geliştirmek üzere gönüllü olarak birleştikleri aile, devlet ve piyasalar arasında yer alan kurumlar, kuruluşlar ve bireyler toplamı" olduğu şeklindedir. Afrika Birliği'nin Ekonomik, Sosyal ve Kültür Konseyi (ECOSOCC); sivil toplumu, sosyal gruplardan, profesyonel gruplardan, sivil toplum kuruluşlarından, topluma dayalı kuruluşlardan, gönüllü teşkilatlardan ve kültürel örgütlerden oluşan; kadınlar birliği ve medya gibi kadınlar, gençler, çocuklar, ulusal diasporalar ve özel sektörün çeşitli elementlerinin listelendiği diğer kesimler olarak tanımlamaktadır. Sivil toplum, genellikle bir dizi aktörün vatandaşlar ve devlet otoriteleri arasındaki ilişkilerde arabuluculuk yapma yollarını aradığı birey ve devlet düzeyleri arasındaki nokta olarak görülür. Sivil toplum, kamu kesiminin geniş katılımı için olanaklar yaratan bir iletişim alanıdır ve dolayısıyla çatışmaların önlenmesi, çözümlenmesi ve çatışma sonrası uzlaşma çalışmalarının daha sürdürülebilir kılınması süreçlerinde potansiyel olarak önemli bir role sahiptir.