Afrika’da Güvenlik Alarmı
Ufuk TEPEBAŞ
21. Yüzyılda dünya barışının önündeki en büyük tehdit olarak adlandırılan terörist grupların etkin oldukları ülkeler, genel olarak istikrardan uzak olan ülkelerdir. Buralardaki sefaletin, ekonomik eşitsizliklerin, yönetim kademesindeki ciddi sorunların, demokrasiden ve insan haklarından uzak anlayışların, dış müdahalelerin beraberinde getirdiği istikrarsızlıkların, terör eylemlerine gerekli kolaylıkları sağladığını ifade etmek mümkündür.
Beyaz Saray tarafından Usame Bin Ladin’in öldürüldüğünün açıklanmasının ardından gözler El Kaide terör örgütüne çevrilirken, dünya genelinde olası eylemlere karşı çeşitli önlemler alındığı görülmektedir.
Bu kapsamda oldukça hassas dengeler üzerinde bulunduğu bilinen Afrika kıtasındaki birçok ülkenin de herhangi bir terör saldırısına karşı önlem alması kaçınılmazdır. Özellikle ABD ile sahip oldukları yakın askeri ilişkiler bakımından Kenya, Tanzanya ve Uganda gibi kıtanın doğusunda yer alan ülkelerin yanı sıra yakın dönemde seçimler esnasındaki ve sonrasındaki şiddetle sarsılan Nijerya, kırmızı alarmın verildiği ülkelerin başında gelmektedirler. Öte yandan yine yakın bir dönemde ABD ile doğrudan müzakere masasına oturan ve bu ülkenin teröre destek veren ülkeler listesinden çıkartılacağı tahmin edilen hatta 28 Nisan’da en büyük özel bankalarının yaptırımlar listesinden çıkartıldığı açıklanan Sudan’ın iktidarında yer alan Ulusal Kongre Partisi’nden bir yetkilinin, Bin Ladin’i kutsal bir savaşçı olarak nitelendirmesi dikkat çekmiştir.[1]
Kıtadaki eli tetikte bulunan ülkelerin başında gelen ve 1998 yılında El Kaide’nin hedefi olan Kenya’da askerin özellikle Somali sınırındaki kritik noktalara konuşlandığı, polisin ise olası terör eylemlerinin ilk hedefleri arasında bulunan havalimanlarında, otellerde, alış veriş merkezlerinde ve kamuya ait binalardaki güvenlik önlemlerini arttırdığı bildirilmektedir.[2] Özellikle ülkenin kuzeydoğusundan içeri sızmak isteyecek militanların, bombalama eylemlerine girişebilecekleri konusunda endişeler mevcuttur. Bu kapsamda ABD’ye ve Avrupalı ülkelere ait diplomatik temsilciliklerin de çevrelerinde alınan önlemler dikkat çekmektedir. Hükümet sözcüsü tarafından yapılan açıklamada Bin Ladin’in öldürülmesinin kendileri tarafından memnuniyetle karşılandığı, buna karşın bu olayın terörizmi sona erdirmeyeceği konusunda gerçekçi bir yaklaşım sergilediklerini, bu konuda dikkatle ve ortak hareket ederek küresel teröre karşı mücadelelerini sürdürecekleri kaydedilmiştir.
Yakın geçmişte ABD’den gelecek desteğe göre Somali’ye daha fazla asker göndermeye hazır olduğunu açıklayan Uganda ise geçtiğimiz yılın Temmuz ayında El Kaide bağlantılı El Şebab militanlarının gerçekleştirdikleri iki eş zamanlı saldırılar ekseninde uzun süre gündemde yer almıştı. Ayrıca muhalefette yer alan ülkenin Demokrat Parti liderinin geçtiğimiz günlerde tutuklanmasının ardından hakkında alınan sürgün kararı ve hemen akabindeki ayaklanmalarda hayatını kaybeden beş kişinin yanı sıra 700 kişinin de gözaltına alınması, ülkedeki tansiyonu yükseltirken, son gelişmelerle birlikte Uganda’nın daha hareketli günler geçireceğini değerlendirmek mümkündür.
Ülke genelinde gerçekleştirilen ve üç eyalette ertelenen genel seçimlerle birlikte kritik bir süreçten geçen Nijerya’da yaşanan tartışmalar, geniş çaplı olarak nitelendirilebilecek ayaklanmalara neden olurken, özellikle Bin Ladin ile ilgili açıklamaların akabinde Kano eyaletinde Müslüman ve Hıristiyan vatandaşların karşı karşıya gelmesi, ülkeyi yeni bir sorunun eşiğine sürüklemiştir. Eyalette güvenlik sağlanırken, olası provokasyonların önüne geçilebilmesi amacıyla güvenlik güçlerinin stratejik noktalarda önlemlerini arttırdıkları görülmektedir.
Bu kapsamda uzun süredir istikrarın sağlanamadığı Somali’de ciddi bir biçimde konuşlanmış bulunan ve Somali Geçici Federal Hükümeti ile çatışma halinde bulunan El Şebab’ın genel anlamda bölgeyi tehdit ettiği ve çok sayıda eylem gerçekleştirdiği bilinmektedir.
Yakın dönemde çeşitli gerekçelerle birçok ülkede artan şiddet olayları karşısında kıta ülkelerindeki yönetimlerin birbirlerine destek sağlamaları ve olası saldırıları önlemeye yönelik ortak bir takım tedbirler almaktan kaçınmamaları, hassas dengeler üzerinde bulunan ülkelerdeki tansiyonun düşürülmesi açısından önemli bir zorunluluk arz etmektedir. Bu noktada özellikle Afrika Birliği ile Doğu Afrika Ekonomik Topluluğu’nun (EAC) da birlikte hareket ederek vatandaşlarına gerekli güvenceleri sağlayabilmeleri beklenmektedir.
[2] Söz konusu yıl, ABD’nin Nairobi ve Darüsselam’daki Büyükelçilikleri El Kaide tarafından bombalanmış ve olayda iki yüzden fazla sivil yaşamını yitirirken, binlerce kişi de yaralanmıştı. Öte yandan yine ülkenin Mombasa kentinde bir İsrail vatandaşına ait otele bombalı bir saldırı düzenlenirken, söz konusu eylemin sorumluluğunu da El Kaide üstlenmişti. Ayrıca Kenya, geçtiğimiz yılın Kasım ayında yedi El Şebab militanını tutuklamıştı.