Darfur Sorunu, Batı dünyasının Afrika ile ilişkilerindeki temel anlaşmazlık konularının başında gelmektedir. Buna karşın, bu konuda özellikle ABD ile AB arasında belirgin farklılıkların bulunduğunu da ifade etmek mümkündür. 7- 9 Aralık 2007 tarihleri arasında Lizbon’da gerçekleştirilen Avrupa Birliği- Afrika Birliği Zirvesi’nde Darfur’da yaşanan sorunların gündeme alınmaması, uluslararası kamuoyunda ciddi eleştirileri beraberinde getirirken, önümüzdeki Şubat ayında Mısır’da gerçekleştirilmesi planlanan Fransa- Afrika Zirvesi’nin Paris’teki Sarkozy- Hüsnü Mübarek görüşmesinde iptal edilmesi ve her iki tarafın önde gelen ülkelerinden Fransa ile Mısır arasındaki söz konusu görüş ayrılığının ardında Darfur Sorunu’nun bulunması, dikkatlerden kaçmamıştır.1

Aslında AB’nin Darfur Sorunu’na ilişkin resmi politikası, El Beşir Hükümeti ile diyalog çerçevesinde yapıcı politikaların geliştirilmesine yönelikken ve Lizbon Zirvesi’nde Darfur konusunun bilinçli olarak gündeme getirilmemesi de bunun açık bir göstergesi iken, özellikle Fransa’nın tıpkı ABD gibi Sudan Yönetimi’ne karşı katı bir politika izlediğini ifade etmek mümkündür.

Sudan’ın batısında yer alan Darfur’da çatışan taraflar büyük oranda Müslüman olmakla birlikte sorun, tarafların Arap olup olmamalarıyla ilgilidir.

2008 yılında Japonya’da gerçekleştirilen G8 Zirvesi’nde Sudan Hükümeti üzerindeki baskının arttırılması konusunda liderlerin uzlaştıkları görülürken, Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesi’nin Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir hakkında Darfur’da soykırım yaptığı ve bunun için tutuklanması gerektiğine yönelik almış olduğu karar, sorunu çok daha geniş bir boyuta taşımıştır. Buna karşın, El Beşir’in Eritre ve Mısır’a yapmış olduğu resmi geziler, bu kararı tanımadığı yönündeki açıklamalarının önemli bir göstergesi olarak kabul edilmiştir. Ayrıca El Beşir’in tansiyonu yükselttikleri gerekçesiyle geçtiğimiz yılın Mart ayında Darfur’da yardım yapan grupları bölgeden kovduğu görülmüştür.

BM, Darfur’da sürmekte olan çatışmalarda 300.000’in üzerinde insanın yaşamını yitirdiğini, 2,5 milyon insanın ise yaşadığı yerleri terk etmek zorunda kaldığını iddia ederken; Sudan Hükümeti, çatışmalardaki insan kaybının yalnızca 10.000 olduğunu bildirmektedir.2

Şüphesiz Darfur Sorunu’na ilişkin olarak bölge dışı güçlerden Çin Halk Cumhuriyeti faktörünü de göz ardı etmek mümkün değildir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin özellikle petrol konusunda Sudan ile yakın ilişkileri bulunurken, ülkedeki çeşitli hidro elektrik güç santralleri ve istasyonları ile petrol boru hatlarına yönelik altyapı projelerine önemli yatırımlar yapıldığı görülmektedir. Çin H.C. Sudan’daki 4 milyar dolarlık yatırımıyla bu ülkedeki en büyük yatırımcı olarak bilinmektedir.3

Çin Halk Cumhuriyeti, Darfur Sorunu nedeniyle Sudan Hükümeti üzerinde oluşturulmaya çalışılan baskıya da karşı çıkmaktadır. Çin H. C. Devlet Başkanı Hu Jintao, 2 Şubat 2007’deki Sudan ziyaretinde Darfur’un Sudan’ın bir parçası olduğunu ve bölgedeki sorunun da bizzat Sudan tarafından çözülmesi gerektiğini ifade ederken, Batı’ya da mesaj yollamıştır.

Öte yandan Afrika Birliği, Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesi’nin Ömer El Beşir hakkında almış olduğu kararı üzüntü verici bir karar olarak nitelendirirken, söz konusu kararın Darfur’daki barış ve istikrara yönelik olumsuz bir karar olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Arap Birliği’nin de bu konuda El Beşir yönetimine destek verdiği bilinmektedir.

Geçtiğimiz Mart ayında Afrika Birliği tarafından oluşturulan Afrika Birliği Üst Düzey Darfur Paneli’nin sorunun çözümü konusunda politikalar geliştirmeye çalıştığı görülmektedir. Bu kapsamda Sudan Hükümeti, siyasi parti temsilcileri, Sivil Toplum Kuruluşları (STK’lar), iş dünyası ve Çad’da bulunan Darfurlu mültecilerle temaslarda bulunulmakta ve sorunun, barışçıl yollardan çözümü konusunda önemli çabalar sarfedilmektedir.

Darfur Sorunu’nun çözümü, yalnızca Sudan’ın değil, kıtanın istikrarı açısından da büyük önem taşımaktadır. Sorunun barışçıl yollardan çözümü, bu türden girişimlerin sayısının arttırılarak kıtadaki diğer sorunlar üzerinde de uygulanmasını beraberinde getirecek ve bu durum, “Afrika Birleşmelidir” sloganıyla aktif ve yapıcı politikalar izleyen Afrika Birliği’ne olan güveni daha da arttıracaktır.

TASAM Afrika Ens. Direktör Y. Ufuk TEPEBAŞ


1. Buna karşın Fransız yetkililer, Zirve’nin iptal edilmediğini ve gelecek Mayıs ayında Paris’te gerçekleştirileceğini açıkladılar.
2. https://www.africanews.com
3. Ian Taylor, “Unpacking China’s Resource Diplomacy in Africa” Henning Melber (compiled by), China in Africa, Nordiska Afrika Institutet, Uppsala 2007, s.11

TASAM Africa Institute will fill a great gap in its field and light the way for Africa's future with its researches on social, economic, political and cultural issues. (Chairman of TASAM Süleyman ŞENSOY)