Sunuş

2005 yılını Afrika’ya açılım yılı ilan eden Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konuda isabetli bir karar aldığı geçen bir yıllık zaman içinde açık bir şekilde anlaşıldı. Başta Avrupa Birliği, G8 ve İslam Konferansı Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlar olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, İngiltere, Fransa, Hindistan ve Çin gibi dünyanın geleceği üzerinde büyük nüfuz tesisi için uğraşan güçlü devletler yanında Türkiye gibi her geçen gün çevresinde giderek güçlenen bir ülkenin Afrika ülkeleri ile pek çok alanda yeni bir işbirliği başlatması büyük bir adım olarak kabul edilmektedir.

Osmanlı Devleti’nin önce Asya’da başlattığı, ardından Avrupa ve Afrika kıtalarında genişlettiği sınırları ve buralarda kurduğu idareler çok sayıda günümüzün modern devletinin kuruluşuna ciddi bir katkı sağlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin uzun yıllar önce teşebbüs ettiği ve içinde bulunduğumuz yıllarda geldiği noktada Avrupa Birliği içerisinde tam üye olarak yer almak için sürdürdüğü mücadelesinde son aşamaya gelinmiş bulunuyor. Böylesine önemli bir dönemde bir taraftan Asya ülkeleriyle münasebetlerini giderek artırması olmazsa olmaz bir zaruret iken diğer taraftan Afrika ülkeleriyle de yeni bir açılım başlatarak bunu en üst düzeyde gerçekleştirdiği çalışmalarla sürdürmesi büyük bir gelişmedir. Bundan böyle Türkiye Cumhuriyeti Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında yeni, güvenilir, istikrarlı, gelecek için ümit vaat eden ciddi bir köprü olma yolunda ilerlemektedir.

Afrika kıtası uzun yıllardır dünya gündemini biraz da maksatlı olarak yayılan menfi imajlarıyla işgal etmekteyse de aslında pek çok gerçeğin gözardı edildiği bilinmektedir. Oysaki Afrika’nın kendi kaderinde birinci derece rol alan bizzat Afrikalılar başta olmak üzere kendilerini pek çok sıkıntılı alandaki mücadelelerinde samimi olarak destekleyen uluslararası kuruluşların elde ettikleri kazanımları gündeme gelmemektedir. 53 ülkenin üyesi bulunan Afrika Birliği’nin öncülüğünde NEPAD ve SIN-SAD gibi mahalli bütünleşme hareketlerinin son yıllardaki faaliyetleri gelecek için bizleri ümitvar etmektedirler.

Son yıllarda Türkiye’den Afrika’ya başlayan ve giderek artan pek çok alandaki resmi ziyaretler yanında özel girişimcilerin her geçen gün bu kıta ülkelerine yaptıkları iş seyahatleri sonucu yeni yatırım imkanları elde etmeleriyle önemli bir mesafe alındığı kanaatindeyim. 1970’li yılların sonunda Kuzey Afrika ülkeleriyle başlayan ve günümüzde kıtanın pek çok ülkesinde yayılarak devam eden büyük yatırım imkanları sayesinde ülkemize büyük girdiler sağlandı.

Şimdilerde ise Sahra’nın güneyindeki ülkeler ilgi odağı haline geldiler. Çünkü Afrika deyince Sahra altında yer alan 40’ın üzerindeki ülkeler akla gelmektedir. Sömürgeciliğin ardından kurulan bu kadar çok ülkenin her birinin kendine has birer millî kimlik oluşturma mücadelesi henüz tamamlanamadı. Ama uzun vadede Afrika Birliği’ni Afrika Birleşik Devletleri’ne dönüştürme girişimleri müspet netice verdiği takdirde o zaman Afrikalılık kimliği ve vatandaşlığının ön plana çıkarılması kaçınılmazdır.

Afrika yaşlı bir kıta değildir, ama yorgundur. Ama Afrikalıların tabiriyle “genç” bir kıtadır. Devamlı bir hareketlilik içerisinde olup sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla dünyanın dev şirketlerini buraya çekmektedir.

Türkiye’de ilk defa TASAM’ın koordinatörlüğünde, Dışişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi (TİKA), Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ve Fly Air işbirliğinde tertiplenen “Birinci Uluslararası Türk-Afrika Kongresi” ülkemizin Afrika kıtasıyla bir taraftan tarihî bağlarına vurgu yaparken diğer taraftan gelecekte yeni siyasî, ekonomik ve sosyo-kültürel imkanların oluşturulmasına katkı sağlamak amacıyla düzenlenmiştir. Kongrenin planlanması, organizasyonu ve icrasında büyük fedakarlıkta bulunan bütün TASAM personelimize katkılarından dolayı teşekkür ederim.

23-24 Kasım 2005 tarihlerinde gerçekleşen bu kongre ile ülkemiz Afrika konusunda tarih, medeniyet, ekonomi, uluslararası ilişkiler, güvenlik, sosyo-kültürel alanlarda çok sayıda konuşmacıya ev sahipliği yaptı. Ayrıca ülkemizde sayıları az olmakla birlikte bu kıta hakkında bilgi birikimi ve hayat tecrübesi olan siyaset, ilim ve diplomasi alanlarından konuşmacıların iştiraki sağlandı. Ankara’da bulunan sekiz Afrika büyükelçiliğinin bu kongreye yakın ilgileri ise umut verici bir gelişme oldu.

Afrika’nın Brüksel’i olma yolunda ilerleyen Etyopya’nın başkenti Addis Abeba’daki Afrika Birliği de bu kongreye şeref misafiri olarak 53 ülkeyi temsil eden başkanlarıyla iştirak ettiler. Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Alpha Oumar KONARE ve İslam Dünyasını temsilen İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İHSANOĞLU katılarak birer konuşma yaptılar. Türk Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Doç. Dr. Abdullah GÜL’ün açılış konuşmasında ifade ettiği gibi insanlığın “Afrika’ya borcu vardır” ve TASAM olarak ülkemizde bir ilki gerçekleştirerek bu borcun ödenmesi yönünde en önemli adımlardan birisini attığımızı düşünüyorum.

Bundan böyle Afrika bizi beklemeyecek biz de bu kıtayı. Çünkü köprüler gelecek için kuruldu ve bundan sonra bu yolda gayretle yürümek hepimizin görevidir. 2005 Afrika’ya Açılım Yılı’nı gelecek için bir hareket noktası kabul edip TASAM olarak faaliyetlerimizi geniş bir perspektif içinde ve ciddi manada sinerji oluşturacak stratejiler belirleyerek yürütmeyi hedefliyoruz.

Kongrenin sonuçlarının, Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki münasebetlerin tarihî bağları da göz önünde bulundurarak yeni bir gelecek için ciddi katkı sağlayacağını ümit ediyor, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Süleyman ŞENSOY

TASAM Başkanı

Raporun tamamını okumak için tıklayın!

TASAM Africa Institute will fill a great gap in its field and light the way for Africa's future with its researches on social, economic, political and cultural issues. (Chairman of TASAM Süleyman ŞENSOY)