14-16 Ağustos 2008 Tarihleri arasında İstanbul’da yapılan ve 44 Afrika ülkesinden toplam 92 Sivil Toplum Kuruluşu, Türkiye’den 85 Sivil Toplum Kuruluşu, uluslar arası kuruluşlardan çok sayıda gözlemci ve Afrika’nın önde gelen basın kuruluşlarının temsilcilerin katıldığı “Türk-Afrika Sivil Toplum Kuruluşları

Forumu” konusunda “BBC World Service”in, TASAM Başkan Yardımcısı ve Forum Koordinatörü Büyükelçi (E) Murat Bilhan ile 15 Ağustos 2008’de yapılan röportajın Çevirisi; Soru: Türkiye Afrika’da ne yapmak istiyor? Afrika’da ne yapıyor? Afrika Türkiye’yi neden ilgilendiriyor?

Cevap: Türkiye’nin Afrika ile kayda değer siyasi, ekonomik, kültürel, tarihi bağları var. Türkiye, yani selefi Osmanlı Devleti, 1913’e kadar bizzat kendisi bir Afrika ülkesiydi. Afrika’daki son toprağını, Balkan Harbi nedeniyle o tarihte kaybetmişti. Bu bir bakıma duygusal bağları da kapsamaktadır. İngiltere, Fransa, Portekiz gibi kıta dışı ülkeler Afrika’dan çekildikten sonra ne istiyorlarsa, Türkiye de aynen onu istiyor ve arıyor.


Soru: Yani Türkiye Afrika’daki eski sömürgelerine özlem mi duyuyor?
Cevap: Türkiye’nin Afrika’daki tarihi, sömürgeci ülkelerden daha önceki asırlara dayanır ve sömürgecilikle ilgisi yoktur. Yani İngiltere’den daha eski tarihlerde Afrika’da  biz esasen  mevcuttuk.


Soru: Türkiye bugün Afrika’da ne arıyor sorusunun cevabını alamadık?
Cevap: Türkiye’nin Afrika’ya ilgisi stratejiktir ve esasen Afrika Birliği Örgütü Türkiye’yi stratejik ortak olarak ilan etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Afrika’ya ilgisi  daha Cumhuriyetin kuruluşunun üçüncü yılında, doğru bir vizyonla Atatürk tarafından alınan bir karara dayanmaktadır. 1923’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti, daha kuruluşunun üçüncü yılında, yani 1926’da, Afrika’daki ilk büyükelçiliğini Etiyopya’da açmıştır (eski adıyla Habeşistan’da). Niçin bu ülkede? Çünkü o tarihte Afrika kıtasının bu ülke hariç tamamı koloniydi ve sadece Etiyopya bağımsızdı. Bu durum İkinci Dünya Savaşı’na kadar ve Milletler Cemiyeti’nde  (o zamanki Cemiyet-i Akvam) Habeşistan’a yönelik Faşist İtalyan saldırıları ile ilgili görüşmeler yapılırken, Türkiye Habeşistan’ın yanında yer almıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir yandan Türkiye’nin Batı Bloku ve NATO ile entegrasyonu, Marshall Planı ve Truman Doktrini çerçevesinde dış  ve iç politikasını Batı politikaları ile entegre etmesi süreci, öte yandan Afrika’daki kolonizasyonun çözülme sürecine girmesi nedeni ile Türkiye Afrika’ya mesafeli bakmak durumunda kalmıştır. Bu politika Türkiye ile Afrika arasında bir boşluk yaratmıştır. Bu durum Soğuk Savaşın bittiği ve küreselleşmenin yoğunlaştığı 1990’ların ikinci yarısından itibaren yeniden değişmeye başladı. Türkiye de tek boyutlu politikadan çok boyutlu politikaya geçme refleksiyle hareket ederek, bu boyutlar arasına Afrika’yı da katmak ihtiyacını hissetti ve bir “Eylem Planı” geliştirerek 1998’de bunun adını “Afrika’ya Açılım Politikası” koydu. Bu politika şu anda meyvelerini vermeye ve hızla gelişmeye  devam ediyor. Türkiye’deki bu Ağustos toplantıları, alınan bu kararların tezahürleridir. Türkiye’nin Afrika’daki, yanılmıyorsam 13 milyar doları bulan ticari ilişkileri ve ekonomik bağlantıları da hızla büyüyor. TİKA’nın (Türkiye’nin dış yardım kuruluşu) ekonomik yardım politikaları da Afrika’ya açılarak Sahra güneyinde üç yerde ofis açmak suretiyle büyümektedir. Sayısını şu anda açıklamak istemediğim yeni büyükelçilikler açılması suretiyle Türkiye’nin Afrika’daki temsil oranı önümüzdeki bir buçuk yıl içinde bir kaç katına çıkacak şekilde büyümektedir.


Soru: Türkiye parmak hesabı yaparak uluslararası platformlarda Afrika’nın oy potansiyelini kullanmak mı istemektedir?
Cevap: Türkiye’nin Afrika’ya açılım politikası yaklaşık on yıl önce başlamıştır. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi adaylığı ise oldukça yeni bir karardır.Ayrıca İstanbul’un olimpiyat adaylığı için Uluslararası  Olimpiyat Komitesi’nde ihtiyaç duyacağı oylar konusunda da Afrika’ya açılım politikasından  bağımsız bir yol tutulmuştur. EXPO sonucunda Türkiye’nin gayretlerine rağmen başarılı olamadığı oylamada da konuyu Afrika politikasından ayrı tutmak lazımdır. Dolayısıyla bu ilişkileri sebep-sonuç ilişkisi ile izah mümkün değildir.


Soru: Türkiye Müslüman Afrika’yı arkasına destek olarak almak mı istemektedir?

Cevap: Türkiye dış politikasını İslami referanslarla kurgulamaz. Çünkü laik bir devlettir. Ayrıca Müslüman olmayan tüm Afrika ülkeleri de bu toplantılara  davet edilmiştir.


Soru: Türkiye’nin böyle bir Zirve’yi gerçekleştirirken kendisini büyük devletler safında mı gördüğünü söyleyebiliriz? Yani kendisini Çin, Hindistan, Avrupa Birliği gibi mi görüyor?
Cevap: Ben Hükümet adına konuşma yetkisine sahip değilim. Zirve’yi Hükümet yapıyor. Zirve’nin gerekçeleri ile , bizim  Sivil Toplum Kuruluşları olarak yaptığımız Forum, birbirini tamamlayan, ama birbirinden farklı toplantılardır. Zirve henüz yapılmadı. Ne ölçüde başarılı olur bu noktada bilemiyorum. Ama bizim Sivil Toplum Kuruluşları Forumu son derece başarılı oluyor, hatta şimdiye kadar Afrika Birliği ile zirve gerçekleştiren ülkelerin de bu zirvelerden önce, STK forumlarının hepsinden daha büyük katılım olduğunu Afrikalı misafirlerimiz bize söyledi. Bu toplantının koordinatörü olarak sonuçtan memnunum ve şu anda bir deklarasyon hazırlıyoruz. Bunu da bu akşam yayınlamayı ümit ediyoruz.


BBC: Teşekkür ederiz Sayın Büyükelçi. Görüşleriniz bizi aydınlattı.

Afrika Türk Dış Politikasının Yeni İlgi Alanı Oluyor 18-21 Ağustos 2008 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşen Birinci Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi’ne 49 Afrika ülkesinden cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcısı, başbakan, başbakan yardımcısı, dışişleri bakanı ve diğer bakanlar düzeyinde katılım sağlanmış, ayrıca, 11 uluslararası ve bölgesel örgüt temsilcisi bu toplantıyı izlemiştir. Bu Zirve, Türk diplomasisinin ihmal ettiği Afrika kıtası ile ilişkilerini geliştirme yönünde 10 yıldan beri, inişler ve çıkışlarla, uygulamaya çalıştığı “Afrika’ya Açılma Politikası”nı başarılı bir şekilde sonuçlandırma aşamasını teşkil etmektedir. Türk diplomasisi, bu başarısı ile çok olumlu bir not hak etmektedir. Ancak, medyanın daha çok Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir ile ilgilendiği, Türk diplomasisi için tarihî nitelik taşıyan ve önemli sayıdaki Afrikalı liderin katılımıyla gerçekleştirilen bu buluşmanın maalesef Türk kamuoyu tarafından gereğince izlenip değerlendirilemediği görülmektedir.

Zirve sonunda kabul edilen “Ortak Bir Gelecek İçin İşbirliği ve Dayanışma” başlıklı İstanbul Deklarasyonu ve Türkiye-Afrika Ortaklığı İçin İşbirliği Çerçevesi Belgesi, Türkiye-Afrika ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatmış bulunmaktadır. Artık Türkiye’nin Afrika ile ilişkilerinde 10 yıldan beri devam eden açılış safhası tamamlanmış, ilişkilerde işbirliği ve stratejik ortaklık dönemi başlamış bulunmaktadır. Nitekim Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Jean Ping, 18 Ağustos’ta Zirve’nin Dışişleri Bakanları Toplantısı’ndaki konuşmasında ifade ettiği üzere, Afrika son yıllarda değişik ülkeler ve kıtalarla ilişkilerini geliştirme gayreti içinde olmuş ve küreselleşmenin getirdiği imkânlardan da yararlanılarak uygulanan bu politika çerçevesinde, Türkiye ile de işbirliği ilişkilerinin kurulması kararlaştırılmıştır. Ping, aynı ifadeleri Devlet Başkanları Zirvesi sırasında da kullanmış ve Afrika’nın Türkiye ile stratejik ve dinamik bir işbirliği yapma kararının altını çizmiş, bu kararı Türkiye’nin son yıllarda uluslararası ilişkilerde artan önemi ile irtibatlandırmıştır. Aynı şekilde, Dışişleri Bakanı Ali Babacan da, 18 Ağustos’taki Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmada belirttiği üzere, Zirve, Türkiye- Afrika ilişkilerini sürdürülebilir bir işbirliği yapısına kavuşturmayı hedeflemiştir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, Zirve toplantısında 19 Ağustos’ta yaptığı konuşmada, Türkiye-Afrika işbirliğinin ve ortaklığının önemini belirtmiş, Türkiye-Afrika işbirliği anlayışımızın ortaklık düşüncesini ön plana çıkartarak “ülkelerimizin ve halklarımızın karşılıklı yararını gözetmekte ve yerel koşulları dikkate almaktadır” demiştir.

Yazının tamamını okumak için lütfen TIKLAYINIZ.

TASAM Africa Institute will fill a great gap in its field and light the way for Africa's future with its researches on social, economic, political and cultural issues. (Chairman of TASAM Süleyman ŞENSOY)