Erdoğan’ın Güney Afrika Ziyaretinin ArdındanBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 3-7 Ekim 2011 tarihleri arasında gerçekleştirildiği Güney Afrika ziyareti, hem Türk hem de dünya basını tarafından ilgiyle takip edilmesinin yanı sıra AKP hükümetinin Afrika’ya yönelik siyasal ve ekonomik manevralarını uzun vadeli bir perspektifte ele alıp, analiz etmeye çalışan uzmanlar tarafından da yakından değerlendirildi. Güney Afrika Devlet Başkanı Yardımcı Kgalema Motlanthe’nin davetlisi olarak, iş adamlarının da içinde bulunduğu kalabalık bir heyetle ülkeye giden Erdoğan’ın bu ziyaretini, siyasi ve ekonomik açıdan tüm dünya tarafından merakla takip edilecek diyalogun kapısını açan çok önemli stratejik bir manevra olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Çünkü böyle önemli adımların ardından beklenen, karşılıklı ziyaretlerle güçlendirilen diplomatik bağların süreç içerisinde üst seviyeli stratejik ortaklıklara dönüşmesidir ve Türkiye ile Güney Afrika’nın diplomatik ilişkilerini “stratejik ortaklık” seviyesinde sürdürmesi de, Türk Dış Politikası’nın henüz tazeliğini koruyan “Afrika açılımı” stratejisinin başarısının yani meyvelerinin yenmeye başlandığının en büyük kanıtı olacaktır. Ziyaret ile birlikte Güney Afrika’yla kuvvetlendirilen ilişkilerin mahiyetini daha doğru anlamak açısından, Türkiye’nin Güney Afrika ile kurduğu siyasi ve ekonomik ilişkilerin seyrini, Sahra-altı Afrika’ya yönelik dış politikası çerçevesinde ele almakta ve Güney Afrika’nın Türkiye için taşıdığı öneme dikkat çekmekte fayda vardır.

Güney Afrika ile Türkiye arasındaki ilişkiler, 1994 yılında Apartheid rejiminin sona ermesini takiben kurulmuştur. Düşük seviyede seyreden temasların hız kazanması ise 2003 yılında Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın “Afrika Ülkeleriyle Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisi”nin hazırlandığı, 2005 yılında BM Güvenlik Konseyi’ne üye olunduğu ve o yılın “Afrika Yılı” olarak ilan edilmesiyle Türkiye-Afrika ilişkilerinin dönüm noktasının yaşandığı bir dönemde, Güney Afrika Devlet Başkanı Jacob Zuma ve ardından Erdoğan’ın karşılıklı ziyaretleriyle başlamıştır.

Takip eden yıllarda AKP hükümetinin Afrika’ya yönelik politikasının uzun vadeli olacağının sinyalleri de ortaya çıkmaya başlamıştır. Örneğin 2007 yılında düzenlenen hükümet programında küresel aktör olma isteğiyle uyumlu bir şekilde Afrika’ya da ilk kez yer verilmiştir. Programda resmi olarak yer almasının ardından Afrika’ya yönelik politikalarda kayda değer bir hızlanma yaşanmaya başlamıştır. Bu hızlanmaya paralel bir şekilde Türkiye, Afrika Kalkınma Bankası ve Afrika Fonu’nun bölge dışı 25. Üyesi haline gelmiştir ve Sahra-altı Afrika’da çok sayıda yeni büyükelçilik açılarak diplomatik bağlarını arttırılmıştır.

Sahra-altı ile gelişen ilişkilerin en önemli ortağı Güney Afrika olmuştur. 24-26 Mayıs 2010 tarihlerinde Devlet Başkanı Yardımcısı Motlanthe’nin ülkemizi ziyaret edişi iki tarafın ilişkilerin geliştirilmesi iradelerini teyit etmiş, Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği ziyaret ise stratejik ortaklığa giden sürecin ilk adımını atmıştır.

Güney Afrika, nasıl Sahra-altı Afrika’ya yönelik artan ilgi ve siyasi manevraların en önemli ortağı haline gelmişse aynı ortaklık ilişkisi kendisini ticari ve ekonomik alanlarda da göstermiştir. Bu nedenle iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin de seyrine değinmekte fayda vardır.

2000’lerin başından günümüze kadar gelindiğinde Güney Afrika ile olan ticaret hacminin 298,6 milyon ABD dolarından 1,3 milyar dolara ulaştığı görülmektedir. Bu ivmeli artışın en önemli nedeni ise Güney Afrika’nın Afrika Ülkeleri ile Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisi kapsamında, Sahra-altı Afrika ülkeleri pazarına giriş için öncelikli ülke olarak belirlenmesidir. Bu doğrultuda da hem ticari ilişkilere konu olan ithalat ve ihracat ürünlerinde, bunlara paralel olarak da rakamlarda artış yaşanmıştır.

İki ülke arasındaki ticari ilişkilerin mahiyetine bakıldığında, Türkiye’nin Güney Afrika’ya yönelik ihracatında en önemli paydayı petrol ürünleri, otomotiv sanayi ürünleri, elektrikli makine ve cihazlar, dokumacılık ürünleri ve kâğıt-karton esaslı mamuller oluşturmaktadır. Aynı şekilde ithalatta ise altın ve taşkömürü en önemli ithal kalemleri teşkil etmektedir.

Ticari ilişkilerdeki yoğunluğun yansıması kendisini yatırım alanında belirgin bir şekilde göstermektedir. Afrika kıtasında en fazla yabancı sermaye çeken ülke olan Güney Afrika’da, Türk firmaları tarafından yapılan yatırımın 30 milyon doların üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Türk firmalarının yatırım alanlarına bakıldığında bunların başında madencilik ve tekstil sektörleri gelmektedir.

Görüldüğü gibi siyasi boyutta gelişen ilişkiler ticari ilişkilerin de ivme kazanmasına ortam hazırlamış, gelişen bu ortam içerisinde de karşılıklı yatırımlar artmıştır. Bu nedenledir ki hem kendi coğrafyasında hem de uluslararası alanda söz sahibi olan iki ülke arasında artan bağlantılar yakından takip edilmektedir. Erdoğan’ın son ziyareti de işte tüm bu nedenlerden ötürü takip edenlerce stratejik ortaklığa giden yolda atılan büyük bir adım olarak değerlendirildi.

TASAM Africa Institute will fill a great gap in its field and light the way for Africa's future with its researches on social, economic, political and cultural issues. (Chairman of TASAM Süleyman ŞENSOY)