Stratejik Rapor No: 17, Mart 2007
Türkiye ve Sahraaltı Afrika arasındaki ekonomik işbirliği kalkınma yardımları ve yatırım olanakları konulu ’’II. Uluslararası Türk-Afrika Kongresi’’ 12-13 Aralık 2006 tarihlerindeTürkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM)’ın bünyesinde faaliyet gösteren Afrika Enstitüsü tarafından icra edilen kongrenin sonuç raporu yayımlandı.

II. Uluslararası Türk-Afrika Kongresi: Sahra Altı Afrika / Türkiye ve Sahraaltı Afrika Arasında Ekonomik İşbirliği, Kalkınma Yardımları ve Yatırım İmkanları Sonuç Raporu
II. Internationale Turkish African Congress: Sub-SaharanAfrica / Economic Cooperation, Developmant AID’s and Investment Opportunities Between Turkey and Sub-Saharan Africa Final Report

Doç. Dr. Ahmet Kavas ve Uzman Ufuk Tepebaş’ın hazırladığı

raporu okumak için TIKLAYINIZ /
Clik on the read


SUNUŞ’dan

Sömürgecilik sonrasında farklı kıtalardaki ülkeler arasında kurulan başta ekonomik işbirliği olmak üzere uluslararası ilişkiler, siyasî ve sosyo-kültürel etkileşimler küreselleşme ile birlikte yeniden şekillenmeye başlamıştır. Bundan böyle ister istemez bütün ülkeleri yakından ilgilendiren ve hızlı değişimlerin yaşandığı bir dünyayı paylaşmak durumdayız. Böyle bir ortamda her ülkenin kaderini belirlemek üzere gelecek için hayatî projelerin üretilmesi olmazsa olmaz bir şart haline gelmiştir. Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında stratejik önemi haiz Türkiye bölgesinde ve dünya eksenli açılımlarında gittikçe yeni misyonlar üstlenecek bir konuma gelmiş bulunuyor. Haliyle yaşanan son değişimleri yakalamakla kalmayacak ve bizzat yeni oluşumlara zemin hazırlayarak istenilen hedeflerin gerçekleşmesine katkıda bulunmak zorundadır.
Üçüncü bin yılın başlangıcında Türkiye bölgesinde ve farklı coğrafyalardaki etkinliğini giderek arttırmaya başlamıştır. Geçmişin monoton devlet mantığı bir tarafa bırakıldığı için siyasetçiler, iş adamları, akademisyenler ve sanatçılar, hatta yeni yetişen nesiller dış dünyaya açılmanın önemini tam zamanında fark etmişlerdir. Bu arada ülkemizin yabancı yatırımcılar için bir cazibe merkezi olma konumunda da büyük bir yükseliş gözlenmektedir. Öyle ki son yıllarda özel müteşebbislerin farklı alanlardaki yatırımları bunun en güzel göstergesidir. Artık iş adamlarımız için farklı kıtalarda iş yapma düşüncesi bir hayal olmaktan çıkmış ve imkânları dâhilinde Çin’den Afrika’ya, Rusya’dan Avrupa’ya pek çok ülkede yatırım yapabilen bir güce ulaşmışlardır. Buna bağlı olarak da pek çok ülkede yatırım yapan iş adamlarımızın sayısı her geçen gün artmakta ve bu kişiler başarıdan başarıya koşarak ülkemize ciddi kazançlar sağlamaktadırlar. Diğer taraftan yabancı şirketler de her geçen gün daha büyük imkânlarla ülkemizde yatırım yapma yarışına girmiş bulunmaktadırlar.
 
 
Böylesine hızlı gelişmelerin yaşandığı bir dünyada 47 bağımsız ülkenin yer aldığı Sahra altı Afrika bölgesinin dışlanması mümkün değildir. Gerçi fakirlik ve buna bağlı olarak bir insanlık felaketine dönüşen açlıkla mücadele konusunda bu bölgedeki bazı ülkelerin henüz temel sorunlarını çözemedikleri göz ardı edilmeden onlara yardım eli uzatılmalıdır. Zira bu durumun sorumluluğunu sadece bölge insanlarına bağlamak gerçek nedenleri görmemek demektir. Oysaki bu bölgenin her türlü imkânlarından yararlanan özellikle çok sayıda Avrupa ülkesi akıl almaz bir şekilde kalkınmış, ama Sahra altı Afrika toplumları hak ettiklerini alamadıkları için giderek fakirleşmişlerdir. Bu konuda sömürgecilik döneminde dayatılan sınırlar, siyasî, ekonomik ve kültürel zorlamalar önemli rol oynamıştır.
Sonuçta küreselleşme Sahra altı Afrika’yı da sömürgeciliğin izlerini taşıyan geleneksel çizgisinden çıkartıp, yeni alternatif ortaklıklara yöneltmiştir. Artık bölgenin dış dünya ile etkileşimini yeni stratejiler belirlemektedir. Bundan böyle bölge ülkelerinin mevcut kaynaklarından tek taraflı istifade etme mantığı gerilerde kalmıştır. Karşılıklı işbirliğine dayanan bir tarzda gelişen ilişkilerde bölgenin refah düzeyinin arttırılması önemle üzerinde durulması gereken konular arasında yer almaktadır. Bölge ülkelerinin kendi aralarında kuracakları etkileşimler kadar dışarıdan alacakları yardımların da kalıcı olması ve mevcut sorunlarını gittikçe azaltacak projelere dönüşmesi gerekmektedir.
TASAM olarak ilkini 2005 yılı Kasım ayında, ikincisini ise 12–13 Aralık 2006 tarihlerinde icra ettiğimiz Uluslararası II. Türk-Afrika Kongresi, Sahra altı Afrika ülkelerinin alışılagelen ilişkileri dışında başta Türkiye olmak üzere yeni açılımlarla tanışmalarına ve böylece yeni çözüm yollarına kavuşmalarına, özellikle de bölgeye ilgi duyan Türk yatırımcılarına rehberlik edecektir.

Süleyman ŞENSOY

TASAM Başkanı

Sunuş

2005 yılını Afrika’ya açılım yılı ilan eden Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konuda isabetli bir karar aldığı geçen bir yıllık zaman içinde açık bir şekilde anlaşıldı. Başta Avrupa Birliği, G8 ve İslam Konferansı Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlar olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, İngiltere, Fransa, Hindistan ve Çin gibi dünyanın geleceği üzerinde büyük nüfuz tesisi için uğraşan güçlü devletler yanında Türkiye gibi her geçen gün çevresinde giderek güçlenen bir ülkenin Afrika ülkeleri ile pek çok alanda yeni bir işbirliği başlatması büyük bir adım olarak kabul edilmektedir.

Osmanlı Devleti’nin önce Asya’da başlattığı, ardından Avrupa ve Afrika kıtalarında genişlettiği sınırları ve buralarda kurduğu idareler çok sayıda günümüzün modern devletinin kuruluşuna ciddi bir katkı sağlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin uzun yıllar önce teşebbüs ettiği ve içinde bulunduğumuz yıllarda geldiği noktada Avrupa Birliği içerisinde tam üye olarak yer almak için sürdürdüğü mücadelesinde son aşamaya gelinmiş bulunuyor. Böylesine önemli bir dönemde bir taraftan Asya ülkeleriyle münasebetlerini giderek artırması olmazsa olmaz bir zaruret iken diğer taraftan Afrika ülkeleriyle de yeni bir açılım başlatarak bunu en üst düzeyde gerçekleştirdiği çalışmalarla sürdürmesi büyük bir gelişmedir. Bundan böyle Türkiye Cumhuriyeti Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında yeni, güvenilir, istikrarlı, gelecek için ümit vaat eden ciddi bir köprü olma yolunda ilerlemektedir.

Afrika kıtası uzun yıllardır dünya gündemini biraz da maksatlı olarak yayılan menfi imajlarıyla işgal etmekteyse de aslında pek çok gerçeğin gözardı edildiği bilinmektedir. Oysaki Afrika’nın kendi kaderinde birinci derece rol alan bizzat Afrikalılar başta olmak üzere kendilerini pek çok sıkıntılı alandaki mücadelelerinde samimi olarak destekleyen uluslararası kuruluşların elde ettikleri kazanımları gündeme gelmemektedir. 53 ülkenin üyesi bulunan Afrika Birliği’nin öncülüğünde NEPAD ve SIN-SAD gibi mahalli bütünleşme hareketlerinin son yıllardaki faaliyetleri gelecek için bizleri ümitvar etmektedirler.

Son yıllarda Türkiye’den Afrika’ya başlayan ve giderek artan pek çok alandaki resmi ziyaretler yanında özel girişimcilerin her geçen gün bu kıta ülkelerine yaptıkları iş seyahatleri sonucu yeni yatırım imkanları elde etmeleriyle önemli bir mesafe alındığı kanaatindeyim. 1970’li yılların sonunda Kuzey Afrika ülkeleriyle başlayan ve günümüzde kıtanın pek çok ülkesinde yayılarak devam eden büyük yatırım imkanları sayesinde ülkemize büyük girdiler sağlandı.

Şimdilerde ise Sahra’nın güneyindeki ülkeler ilgi odağı haline geldiler. Çünkü Afrika deyince Sahra altında yer alan 40’ın üzerindeki ülkeler akla gelmektedir. Sömürgeciliğin ardından kurulan bu kadar çok ülkenin her birinin kendine has birer millî kimlik oluşturma mücadelesi henüz tamamlanamadı. Ama uzun vadede Afrika Birliği’ni Afrika Birleşik Devletleri’ne dönüştürme girişimleri müspet netice verdiği takdirde o zaman Afrikalılık kimliği ve vatandaşlığının ön plana çıkarılması kaçınılmazdır.

Afrika yaşlı bir kıta değildir, ama yorgundur. Ama Afrikalıların tabiriyle “genç” bir kıtadır. Devamlı bir hareketlilik içerisinde olup sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla dünyanın dev şirketlerini buraya çekmektedir.

Türkiye’de ilk defa TASAM’ın koordinatörlüğünde, Dışişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi (TİKA), Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ve Fly Air işbirliğinde tertiplenen “Birinci Uluslararası Türk-Afrika Kongresi” ülkemizin Afrika kıtasıyla bir taraftan tarihî bağlarına vurgu yaparken diğer taraftan gelecekte yeni siyasî, ekonomik ve sosyo-kültürel imkanların oluşturulmasına katkı sağlamak amacıyla düzenlenmiştir. Kongrenin planlanması, organizasyonu ve icrasında büyük fedakarlıkta bulunan bütün TASAM personelimize katkılarından dolayı teşekkür ederim.

23-24 Kasım 2005 tarihlerinde gerçekleşen bu kongre ile ülkemiz Afrika konusunda tarih, medeniyet, ekonomi, uluslararası ilişkiler, güvenlik, sosyo-kültürel alanlarda çok sayıda konuşmacıya ev sahipliği yaptı. Ayrıca ülkemizde sayıları az olmakla birlikte bu kıta hakkında bilgi birikimi ve hayat tecrübesi olan siyaset, ilim ve diplomasi alanlarından konuşmacıların iştiraki sağlandı. Ankara’da bulunan sekiz Afrika büyükelçiliğinin bu kongreye yakın ilgileri ise umut verici bir gelişme oldu.

Afrika’nın Brüksel’i olma yolunda ilerleyen Etyopya’nın başkenti Addis Abeba’daki Afrika Birliği de bu kongreye şeref misafiri olarak 53 ülkeyi temsil eden başkanlarıyla iştirak ettiler. Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Alpha Oumar KONARE ve İslam Dünyasını temsilen İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İHSANOĞLU katılarak birer konuşma yaptılar. Türk Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Doç. Dr. Abdullah GÜL’ün açılış konuşmasında ifade ettiği gibi insanlığın “Afrika’ya borcu vardır” ve TASAM olarak ülkemizde bir ilki gerçekleştirerek bu borcun ödenmesi yönünde en önemli adımlardan birisini attığımızı düşünüyorum.

Bundan böyle Afrika bizi beklemeyecek biz de bu kıtayı. Çünkü köprüler gelecek için kuruldu ve bundan sonra bu yolda gayretle yürümek hepimizin görevidir. 2005 Afrika’ya Açılım Yılı’nı gelecek için bir hareket noktası kabul edip TASAM olarak faaliyetlerimizi geniş bir perspektif içinde ve ciddi manada sinerji oluşturacak stratejiler belirleyerek yürütmeyi hedefliyoruz.

Kongrenin sonuçlarının, Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki münasebetlerin tarihî bağları da göz önünde bulundurarak yeni bir gelecek için ciddi katkı sağlayacağını ümit ediyor, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Süleyman ŞENSOY

TASAM Başkanı

Raporun tamamını okumak için tıklayın!

Stratejik Rapor No: 4, Şubat 2005

SUNUŞ

Türkiye 2005 yılında uluslararası açılımlarına bir yenisini daha ekledi ve bu önemli girişimini “Afrika’ya açılım yılı” ilan etti. Yaklaşık bir asırdır bütün ilişkilerimizin en düşük seviyede devam ettirildiği bu kıta ülkeleri ile bundan böyle dostluk ve kardeşlik duyguları içinde geniş bir alanda karşılıklı olarak yakınlaşmanın ilk adımları atılacaktır. Şu ana kadar ekonomi, uluslararası ilişkiler ve sosyo-kültürel alanlardaki sınırlı faaliyetlerle canlı tutulmaya çalışılan gayretler herhangi bir Afrika ülkesiyle Türkiye arasında ikili olmaktan çıkıp Afrika’daki bütünleşme hareketlerinin desteği ve yardımıyla daha da büyücektir. İçine kapalı toplum ve devletlerin baskıcı idari yapılarının geçmişte kaldığı bir dünyada yaşamaya başlamamızın bunda büyük katkısı bulunmaktadır. Yeni ufuklara doğru yönelirken ciddi manada gayretlerimizi bu tarafa da yönlendirmemizin zamanı geldi.

Otuz milyon kilometre kareyi aşan yüzölçümü, bir milyara yaklaşan nüfusuyla Afrika kıtasının XXI. yüzyılda stratejik önemi daha da artacaktır. Şimdiden bunun için hazırlık yapan ülkeler gelecekte büyük imkanlar elde edebilmek için gerekli zemini hazırlamak durumundadırlar.

Avrupalı ve Amerikalı büyük şirketlerin yeni girişimlerini son yıllarda Uzak Doğu ve Hint Altkıtasına kaydırmasıyla dünyadaki pek çok alandaki yatırımlar giderek Asya’ya yönelmeye başladı. İçinde bulunduğumuz XXI. yüzyılın ilk çeyreğinde önemi artacak bir diğer kıta şüphesiz Afrika olacak ve bunun ilk sinyalleri içinde bulunduğumuz şu günlerde alınmaya başlandı. Bu kıtanın geçen asırlarda geri kalmasına sebep olan sıkıntılar artık epeyce geride kaldı. Kıtadaki bütün ülkeler uluslararası alanda meşruiyet kazanmak için belli kuralları ihlalden kaçınmak için gayret gösteriyorlar ve kendi başlarına buyruk olma dönemini kapatmak üzereler. Bir an evvel iç sıkıntılarına son verme endişesini taşıdıkları gibi yakın komşuluk ilişkilerini bir çok alana yayarak karşılıklı olarak birbirlerine bağımlılıklarını artırmaktadırlar.

Yeraltı ve yerüstü kaynakları kadar insan gücü bakımından dinamik bir yapıya sahip olmaya devam eden Afrika kıtası özellikle Türkiye gibi insanlarının farklı alanlardaki girişimci kabiliyetlerinin uygulanmasına müsait olup işbirliğine açık hale geldi. Böylesine uygun bir zamanda atılacak istikrarlı adımlar bu kıta ülkeleriyle sıkı münasebetlerin gelişmesine katkı sağlayacaktır. Bundan böyle Afrika ülkeleri yakın gelecekte bilim, teknoloji, istihdam ve teknik konularda büyük bir dost ve kardeş ülkeye daha kavuşmuş oluyorlar.

Türkiye’nin 2005 Afrika’ya açılım yılının geçmişten geleceğe uzanacak en sağlam köprülerinden birisi olduğuna inanarak buna katkı sağlamanın hepimizin müşterek görevi olması dileğiyle.

Süleyman ŞENSOY
TASAM Başkanı

Raporun tamamını görmek için tıklayın >>

TASAM Africa Institute will fill a great gap in its field and light the way for Africa's future with its researches on social, economic, political and cultural issues. (Chairman of TASAM Süleyman ŞENSOY)