Nüfus:

Bugün Afrika ülkelerinde yaklaşık 750 milyon kişi yaşamaktadır. BM araştırmalarına göre bu sayı 2050 yılında 1,8 milyara yükselecektir. Avrupa’nın nüfusu ise 750 milyondan 650 milyona düşecektir. Genelde Avrupalıların sayısı azalmakta, Afrikalıların sayısı artmaktadır. Bunun başlıca nedenleri şunlardır: Uyku hastalığı, sıtma, çiçek, verem, frengi, cüzam, zatürree ve birçok başka hastalığın önemli ölçüde önlenmesi.

Etnik Yapı:

Afrika bir etnik topluluklar mozaiğidir. Afrika’da 2000 etnik topluluk yaşar. Yalnız Kongo’daki topluluk sayısı 300, Nijerya’daki sayı 200, Fildişi kıyısındaki sayı da 60’dır.

Savaşlar:

Nijerya, Sudan, Kongo, Angola, Mozambik, Ruanda, Liberya, Sierra Leone, Burundi ve Somali’deki savaşlarda bir milyonun üstünde insan ölmüştür.
Moritanya, Gambiya, Gine-Bissau, Nijer, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Brazzaville Kongo’su (Kongo Cumhuriyeti), Cibuti’de büyük iç çatışmalar olmuştu.
1996-1997 yıllarında iç savaş nedeniyle Ruanda ve Burundi’den 400,000 Tutsi göç etmek zorunda kaldı. 200,000 kişi de çatışmalardan, hastalıklardan ve açlıktan öldü.

Sömürgecilik her ne kadar Fenikeliler gibi Akdeniz ve Kızıldeniz havzasında etkili olan ve farklı noktalarda koloniler kuran devletlerin dönemine kadar giden üç bin yıllık bir geçmişse sahipse de aslında bugün bizim anladığımız manada Avrupa devletleri tarafından XVI-XX. yüzyıllar arasında, özellikle Afrika başta olmak üzere Asya ve Amerika’da, uygulanmıştır.

Avrupalılar’ın Akdeniz havzası dışındaki denizlere açılmasıyla birlikte daha önce bilmedikleri yeni coğrafyaları, kendi tabirleriyle “keşfetmelerinin” ardından buraları sömürgeleştirme dönemi başladı. Bu aynı zamanda bugün dünya hakimiyetine sahip olmaları noktasında attıkları en ciddi adımın bir başlangıcıydı. Daha önce Haçlı Seferleri sırasında Doğu Akdeniz bölgesinde etkinliklerini büyük oranda kaybeden Avrupalılar Kuzey Afrika’dan İspanya’ya kadar yayılan Müslüman varlığıyla iyice bölgelerine sıkışıp kaldılar. Endülüs Emevileri, Fâtımîler, Eyyûbiler, Memlûkler ve nihayet Osmanlılar yüzünden Akdeniz bölgesinde bilhassa siyasî ve idarî etkinlik kuramadılar. 1490’lı yıllarda İspanya’daki Müslümanların iktidarına son veren ve başlarını İspanyolların çektiği Avrupalı güçler derhal Akdeniz’e açıldılar ve 1505 yılından itibaren Kuzey Afrika’da önemli kaleleri ve şehirleri birer bire ele geçirdiler. Bunu aynı yıllarda Afrika’nın batı sahillerini dolaşan Portekizliler’in deniz seferleri takip etti. Her iki Avrupalı güç yüzünden kısa zamanda Kuzey ve Doğu Afrika sahillerinde yüzyıllardır hüküm süren Müslüman varlığı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya geldi.

Tamamı için tıklayınız

To treat the relationship  between Turkey and  Africa is not an easy thing when one has the ambition to call in all questions. The Moslem Turkish power was viewed as an invading one, to treat the Turkish rule as the General P. J André said it : “ the Turkish  occupation does not succeed there any more. One needed  the French occupation to renovate, under the impulse of  the always alive Mediterranean thought, the demographic power, the agricultural, economic development of North  Africa, to give it its geographical borders, or even to inspire in it undoubtedly, the alarm clock of its personality. Indeed, there are several readings of the history of the relationship between Turkey and the countries of Africa. Initially, the Algerian and Moroccan reading and finally the French colonial one tried to draw aside any contribution of the Turkish presence. The historical studies of the colonial period ignored the roles of the Turkish presence and tried to make the junction between Roman or Byzantine history and the  time of  French colonization. Always in this colonial literature, the history of the Turco-African relationship was limited to the panarabism and the headings of the Turkish intrigues like that classified in the reports of the “Services of French Moslem affairs” that viewed the Moslem world as divided between panarabism at the political level, Maghrebian Islam with brotherhood Predominance and African Islam mixed with animism.

16. yüzyılda başlayan ve 19. yüzyılın başında varlığını sürdüren Cezayir’deki devlet meselesi bir sorun oluşturmaya devam etmektedir. 18. yüzyıl sonu ile 19. yüzyıl başında çizilen devlet tasviri büyük oranda yenilense de bu durum 16. yüzyılda Cezayir’in yeniden kuruluşunun koşullarını ve 1830 yılında savaş ile yıkılmasından önce yaklaşık üç yüzyıl süren devamlılığını anlaşılmaz kılmaktadır.

Bu dosyanın unsurları Hamdan bin Osman Hoca’nın “Cezayir’in Naipliğine Tarihsel ve İstatiksel Bakış” adlı kitabının « Ayna » altbaşlığı altında bulunabilmektedir. Kitap, Ekim 1833’te Paris’te Fransızca olarak basılmıştır (1). Trabluslu Hasuna Daghis (2) kitabın Arapça çevirisini üstlenmiş, ancak bu çeviri hiç bulunamamıştır (3).

TASAM Africa Institute will fill a great gap in its field and light the way for Africa's future with its researches on social, economic, political and cultural issues. (Chairman of TASAM Süleyman ŞENSOY)