In Africa we are confronted by four urgent problems that are ravaging our continent:

(1) poverty and its offshoots of disease, illiteracy, crime, and social upheavals

(2) AIDS

(3) malaria

(4) tuberculosis.

It is sad that despite abundant resources, the continent continues to languish in abject poverty. I am sure there are many hypotheses as to why this is the case. Notwithstanding these, positive steps must be taken to reduce these poverty levels urgently, within the spirit of economic justice.

Our continent has been afflicted by conflicts and wars for decades . This situation cannot be allowed to continue indefinitely. The time has come for a sincere, objective approach that will stand the test of time.

Africa has recently been firmly placed on Turkey’s international agenda in a way that was perhaps unthinkable a couple of years ago. Television documentaries, newspaper articles, photo exhibitions, music concerts and above all, current government’s unprecedented support have all helped invigorating this recent interest on African ‘affairs’. Africa have become one of the main tourist destinations for many Turks. Despite a long history of Turkey’s involvement in the continent, particularly in North Africa this recent upsurge of interest is a new one with a variety of underlying dynamics worthy of investigation.

Two particular developments can be put forward to claim central prominence for this recent rise in interest on Africa.

The first is external. The debates across the globe following the launch of Commission for Africa (CFA) report set up last year by the British Prime Minister Tony Blair, compromising 18 commissioners, did not escape the attention of the Turkish intelligentsia. The CFA report was published in the month before G8 Summit in Gleneagles, Scotland, in July 2005, with the hope that G8 leaders might endorse some of the report’s recommendations. The second is internal and relates to the announcement made in the beginning of 2005 by the Turkish Premier Recep Tayyip Erdoğan, that ‘this year is going to be the Africa Year’. Soon after, following his words Prime Minister Erdoğan carried out official visits to Ethiopia and South Africa.

AFRİKA KITASI İLE İLGİLİ BİLGİLER

Alanı: Afrika kıtası yaklaşık olarak 30 milyon kilometrekaredir. Alan bakımından ikinci büyük kıtadır. Afrika ve yakın adalar yerkürenin %21’ini kaplar.
Nüfusu: 800 milyondur.
Kıta Devletleri Sayısı: Afrika kıtasında 54 devlet vardır.(Sahra Cumhuriyeti ile beraber)
Birlikteki Üye Devlet Sayısı: Birliğe üye 53 devlet vardır.
Kıtanın Kaynakları: Demir, bakır, altın, uranyum, gümüş, petrol, doğal gaz, elmas. Bunlara ek olarak; su kaynakları, ormanlar, hayvanları vardır.
Kıtanın Toplam Geliri: Kıta 300 milyar dolar gelir gerçekleştirdi. Bu da dünya mahalli üretiminin %1,3 üne  tekabül ediyor.
Uluslararası Ticaret Hacmi: Kıtanın iki bin yılına kadarki payı %7,3’dir.
Gelirler Hacmi (Kapasitesi): 2001 yılı için % 4,8’dir.
Ticaret Malları İhracat Değeri: 2000 yılına kadar 150 milyar dolar.
Dış Borçlar: 1999 yılına kadar 337,2 milyar dolardır. 2000 yılında  334,3 milyar dolara inmiştir.

BORÇLAR ŞEMASI:
Resmi borçlar: % 70
Mali kuruluş ve banka borçları: %12
Özel sektör: % 18


AFRİKA KITASI TEMEL, BÖLGESEL VE ULUSLARARASI ÖRGÜTLER

Siyasi Örgütler:

1.    Afrika Birliği (Fas dışında 53 ülke)
2.    Sahil ve Sahra Ülkeleri Topluluğu(20 ülke)
3.    Mağribiler Birliği (5 ülke)

Ekonomik Örgütler:

1.    Batı Afrika Ülkeleri Para Birliği (U.M.O.A.)
2.    Batı Afrika Ülkeleri Ekonomi Grubu Topluluğu ( ECOWAS)
3.    Güney Afrika Kalkınma Grubu ( SADEC)
4.    Doğu ve Güney Afrika Ülkeleri Ortak Pazarı (COMESA)
5.    Doğu Afrika Grubu ( EGADD)
6.    Orta Afrika Ülkeleri Ekonomi Ve Para Topluluğu (CEMAC)

 

Tamamı için tıklayınız

 

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından günümüze kadar dünya siyasetinde, muazzam etki uyandırması bakımından, 11 Eylül saldırıları benzeri bir gelişme yaşanmamıştır. Saldırılar dünya siyasetinin gündemi ve yapısıyla ilgili birçok sorunun yüzeye çıkmasına sebep oldu. Uluslararası ilişkiler disiplininde bir anlamda Sovyetler sonrası uluslararası sistem ve politikanın yapısını inceleyen çalışmaları andıracak şekilde benzer literatürün 11 Eylül sonrası ortaya çıktığına şahit olduk. Bu disiplinin mensupları için bir deja vu yaşandı. Yaşanan ani şoktan sonra “Dünya bir daha asla aynı olmayacak” gibi argümanların yerini daha dikkatli analizler aldı. Bu tartışmaların diğer bir sonucu da Eylül saldırılarının ulus-devlet sistemini güçlendirdiği düşüncesidir. Gerek Vestfalya ruhunun reenkarnasyonu şeklinde, gerekse uluslararası sistemde sekülerizm için ciddi bir darbe şeklinde ortaya çıkan bu fenomen analiz edilmeyi ve tartışılmayı hak ediyor.

Klasik yaklaşım uluslararası sistemi anarşik bir yapı olarak açıklar. Uluslararası sistemin bu anarşik doğası düşük düzeyde bir nedensellik zincirini gerektirir. Gerçekten de nedensellik düzeyi uluslararası siyasette son derece sınırlanmıştır. Öte yandan kaotik yada hesaplanamaz iç dünyaya karşılık, modern uluslararası sistemi nedensellik belirler. Durumu daha da karmaşıklaştıran olgu olaylar arasındaki karmaşık nedensel bağlantıyı açıklamanın zorluğudur. Krasner’in daha önceden formüle ettiği gibi uluslararası sistem iç politikaya göre daha az kurumsallaştırılabilir. Ortada otoriter bir hiyerarşik ilişki yoktur.  Bu bağlamda uluslararası ilişkiler analizleri birbirine takip eden gelişmeler ve öne sürülen ihtimaller üzerine yapılan çalışmalar olarak özetlenebilir. Bütün kavramlar hatta olaylar belirli bağlamların sonucudur.

Tamamı için tıklayınız

TASAM Africa Institute will fill a great gap in its field and light the way for Africa's future with its researches on social, economic, political and cultural issues. (Chairman of TASAM Süleyman ŞENSOY)