Turkey’s relation with Africa is old, it goes back to the sixteenth century. It had developed political, cultural and economic relations with the Arab North African countries, the Nilotic Sudan and some strategic parts in East Africa. There was no significant presence or relation with Sub-Saharan Africa. However, the religious bond linked nearly all-African Muslims especially those of Bilad al-Sudan and North-East Africa with the Ottoman Caliphate – the Servitor of the Two Holy Places – Mecca and Medina is of great significance. Although the Sudan is an Afro-Arab country, much influenced by the Ottoman Empire, like other Arab countries, I am considering it in this paper as a Sub-Saharan African country.

Africa with its vast resources now represents the world new Economic Frontier and hence it is laid open to tough competition among the highly developed nations. Mighty in civilization, well armed as a regional power and equipped with the characteristic of a modern state. Turkey aims at developing its relations with the African continent. In 1998, an Action Plan of the Turkish Foreign Policy of Opening Up to Africa was initiated. On 21st, September 2005. H. E. Mr. Abdullah Gül, the Deputy Prime Minister and Minister of Foreign Affairs, of the Republic of Turkey, in his speech to the 60th session of United Nations General Assembly states: “We attach great importance to furthering our relations and cooperation with the African Continent. According to an Action plan Turkey is vigorously developing its relations with Africa as a whole. We recently opened an office in Addis Ababa to serve as a coordinating Centre for Turkish humanitarian and developmental assistance to the continent.

Sunuyu şu şekilde vermek istiyorum; bir politikamızın temel ilkeleri nelerdir, genel bir görüş amacıyla buna ana hatlarıyla bakmaya çalışacağım. Daha sonra Afrika hakkında bazı verilere değinmek istiyorum çünkü politikamızı bir yerde bu veriler etkiliyor. Sonrasında Afrika’ya Açılım Eylem Planı ve Afrika’ya Ekonomik Açılım Planı hakkında konuşacağım. Bunların hedefi ve kapsamı, uygulaması, gerçekleştirdikleri, 2004 yılında kabul edilen Afrika’ya Ekonomik Açılım Planı ve en nihayet ilan edilen “2005 Afrika Yılı” üzerinde duracağım. Vakit kaldığı takdirde bu politikaların ilişkilerin hızla gelişmesine etkileri üzerinde duracağım yani hangi faktörler hızlı gelişmeye etkide bulunuyor  ve biraz da Kuzey Afrika ülkeleri ile ilişkilerimize değinmek istiyorum.

Politikamızın temel hedefi nedir? Gayet basit; başta politik ve ekonomik ilişkiler olmak üzere her alanda ilişkilerin geliştirilmesi. Politika ve ekonomi gibi her alanda diyorum çünkü bu ilişkileri bir iskemleye benzetmek mümkün; bir iskemle dört ayağı üzerine oturmaz ise sağlam durmaz. Sadece politik ilişkiler yeterli değil, diğer alanlarda da ilişkilerimizi geliştirmek zorundayız. İkinci olarak Afrika’ya Açılım Eylem Planı üzerinde duracağım.  Bu plan nedir? Afrika’ya Açılım Eylem Planı 1998 yılında kabul edilen ve Sahra altı güney Afrika dediğimiz (SAGA) yani Kuzey Afrika ülkeleri dışındaki ülkeler ile ilişkileri güçlendirmeyi hedefleyen uzun vadeli bir çalışma planı. Afrika’ya Açılım Eylem Planı’nın uygulaması ne şekilde oluştu? 1998 yılında çeşitli bakanlıklar, devlet kuruluşları, özel sektör, üniversiteler ve sivil toplum örgütlerinin katkılarıyla bir plan hazırlandı. Ve yine aynı kuruluşların, özellikle devlet kuruluşları ve özel sektörün katkılarıyla da uygulanmaya konuldu. Böylece Afrika ile ilişkilerimizde ne yaptığımıza genel bir bakış oluşturmaktadır.
11 Eylüll 2002’den beri “güvenlik” dünyamızda en öncelikli konu haline gelmiştir. Hem AB üyesi devletler, hem de Kuzey Afrikalı ülkeler büyük çaplı terörist saldırılardan muzdarip olmuşlardır. Vatandaşların güvenliği hem Afrika hem de Avrupa için en öncelikli konu haline gelmiştir. AB’nin temsil ettiği idealist bakış açısına göre güvenliğin, hukukun üstünlüğünün, eşitlikle birlikte, adalet ve insan haklarına saygının sağlanması artık temel paylaşılan öncelikler olarak kabul edilmektedir.


Güvenlik deyince akla ilk olarak askerî ya da polisiye güvenlik konuları gelmektedir. Ancak, günümüzde küresel güvenlik, askerî ya da polisiye duruş noktasının daha ilerisine geçmektedir ve ‘düşmansız tehdit’ olarak bilinen fakirlik ve kirlilik gibi tehditler güvenlik çalışmalarının sorunsalları olarak incelenmektedir.

 


Fakirlik ve kirliliğin sebeplerine indiğimizde karşımıza “ekonomik nedenler” çıkmaktadır. Sokaklarda meydana gelen şiddet olayları, gösteri ve yürüyüşler, fakirliğin kol gezdiği mekânlardan zenginlik ve refahın olduğu mekânlara doğru büyüyen göç dalgaları vb. olayların kökenini “ekonomik” nedenlere bağlamak mümkündür.

Tamamı için tıklayınız

African countries have had to tackle difficult problems of underdevelopment in their various forms in the last 45 years or so. Most of the emphasis has largely been geared towards overcoming economic problems, at times to the detriment of social and political considerations. These problems have, more often than not,  been viewed in terms of scarcity of capital and technology. It is in this regard that African countries have sought assistance from developed countries and the Bretton Wood institutions. Despite the flow of some financial resources over the years in many of these countries, it seems the socio-economic situation has tended to deteriorate even more. It was in this context that lending institutions such as the International Monetary Fund (IMF) and the World Bank sponsored Structural Adjustment Programmes (SAPs) as a means to redress the poor economic conditions of these countries starting from the late 1970s. These institutions had come to the conclusion that orthodox approaches do not work, since these had resulted into the worsening of the situation, which has led to  fall in the standards of living, poorer health and education facilities and higher foreign debts.

TASAM Africa Institute will fill a great gap in its field and light the way for Africa's future with its researches on social, economic, political and cultural issues. (Chairman of TASAM Süleyman ŞENSOY)