fdd5ba47af6967e6927241b12c517179-mustafa-asulaSon birkaç günden bu yana Bingazi, Derne be Beyda’da meydana gelen ve çok sayıda ölümlerle sonuçlandığı bildirilen olaylar, Libya hakkında bilinen ve yaşananlara pek uymuyor;  yani Libya şaşırtıyor.

Yumuşak mizaçlı ve mütevekkil Libya halkının gündelik yaşam dışında, ötedenberi politika ile ve hele özgürlüklerle ilgilendiği pek söylenemez. Zira halk buna fırsat bulamadığı gibi, bu yönde bir endoktrinasyon ve alışkanlığa da sahip değildir.

1 Eylul 1969 tarihinde Kral  İDRİS’in, Hür Subaylar adına o tarihlerde orduda üstteğmen rütbesinde bulunan Muammer KADDAFİ ve arkadaşları  tarafından devrilmesiyle başlatılan ‘ Devrim’in üzerinden 41 seneden fazla bir zaman geçmiş bulunuyor. Bu süre zarfında siyaset ve yönetim,  M. Kaddafi’nin başkanlığındaki ‘ Devrim Konseyi ‘nin tek ve gerçek sorumluluğu altında cereyan etmiştir. Dolayısiyle halk bu egzersizin tümüyle dışında tutulmuştur.  Halka ayrılan saha, gündelik ve rutin işlerin görüldüğü veya konuşulduğu mahalle bazındaki ‘ halk komiteleri’ olmuştur. Hükumet de, çeşitli hizmetleri yürütmekle görevli ve sekreter diye tabir edilen kimselerden oluşan ‘ Genel Halk Komitesi’ adı altında örgütlenmiştir. Gerek Halk Komiteleri, gerekse Genel Halk Komitesi mensupları her sene yapılan genel kurullar tarafından ilke itibariyle seçilirler. Yeterli görülmeyenler genel kurullar tarafından görevden uzaklaştırılırlar.  Bu düzenlemenin  felsefi hedefeleri ve ayrıntıları, doğrudan Albay Kaddafi tarafından kaleme alınan ( redije edilen) üç ciltlik Yeşil Kitapta belirlenmiştir. Yeşil Kitap 1 Eylul Devriminin bir bakıma manifestosu sayılır.

Gündelik yönetimin halk komitelerine havale edildiği Devrim buna karşın, ‘ daimi’dir.  Devrimde durmak düşmek anlamına geleceği için, süreklilik esastır.

Albay Kaddafi’nin lideri olduğu Devrimin teminatı, onu benimsediği farzedilen halktır. Ancak halk bu görevi doğrudan değil, fakat dolaylı olarak yerine getirir. Bu konuda icracı organ Devrim Komiteleridir.  Komiteler, Devrim uğruna hertürlü mücadeleyi göze alabilecek unsurlardan oluşur ve doğrudan Lider Albay Kaddafi’ye bağlıdır. Devlette ve Genel Halk Komitesinde ( Hükumette) hiyerarşik herhangi bir görevi resmen üstlenmemiş olan Liderin de birincil misyonu, ülkede Devrim ruhunu canlı tutmak ve Devrimin ilke ve ideallerini  geniş halk kitlelerine olabildiğince benimsetmektir. Devrim Komiteleri bu kimlikleriyle tabiatiyle Halk Komiteleri üzerinde de nazım rol oynarlar.

Libya, yeşil doktrinlere uyum sadedinde, son zamanlara kadar hemen her anlamda kapalı bir toplum olagelmiştir. Uzunca bir süre turistlerin bile yaşamı ifsad edebilecekleri varsayılmıştır. Ancak, özellikle 90 lı yılların ortalarından itibaren Libya üzerinde yaklaşık on seneye varan bir süre uygulanan ambargonun ekonomik ve sosyal hayat üzerinde yaratmış olduğu olumsuz tesirleri kısmen de olsa giderebilmek amaciyle, çeşitli alanlarda yatırımlarda olsun, dışa açılmada olsun,  Libya’da önemli açılımlar başlatılmıştır. Bu meyanda, yabancıların ülkeye girişlerine de keza kayda değer esneklikler getirilmiştir. Kontrollü de olsa, dış bağlantılara da müsamaha edilmiştir. Böylece denilebilir ki, ananevi Libya toplumunun  kimyası epeyce değişmiştir.

Buna bir de komşu Tunus ve arkasından Mısır’daki gelişmeler eklenince, ötedenberi maddi olanak ve geniş kamu hizmetleriyle Devrime bağlılıkları korunmaya çalışılan Libya halkı, büyük bir olasılıkla,  refahın ancak özgürlüklerle takviye edilmesi halinde kalıcı olabileceğine kanaat getirmiş olacaktır ki,  ilk sinyali  çoğu kez küçük kıpırdanmalara öncülük eden Bingazi ve havalisinde  vermek yolunu seçmiş bulunuyor.( This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. )
fdd5ba47af6967e6927241b12c517179-mustafa-asulaLibya’da, başta Devrim’in lideri Albay KADDAFİ olmak üzere,  bu düzenin sahipleriyle (1978-85 sonu)  yedi buçuk yıl süreyle iç içe yaşamış ve görev yapmış bir kimse olmaklığıma rağmen, bu karmaşa ortamında bir kehanette bulunmayı yine de doğru bulmam. Buna karşın, şu kadarını söyleyebilirim ki, Libya bir yere gitmiyor, yerinde duruyor. Zira, mevcut Libya’dan farklı bir şey düşünebilmek için, herşeyden evvel bu ülkenin halkını, halkın 42 yıllık ( apolitik ) alışkanlıklarını, eğitim ve yaşam biçimini değiştirmek gerekiyor. Bu yapılamayacağına göre, bildiğimiz Libya’da bugünden yarına çok önemli bir değişiklik olmayacaktır.

Libya hakkında bir politika belirlerken, öncelikle bu ülkenin 42 yıllık liderini, Albay Muammer KADDAFİ’yi iyi tanımak gerekir. Albay Kaddafi’yi,  bir bakıma Batı basınının sunduğu kolaycılık adına, daha çok mizah ve karikatür optiğinden görmek ve değerlendirmek son derece yanlıştır. Karikatürlere konu edilen davranışlar aslında  daha çok tanıtım ve halkla ilişkiler amaçlı, bilinçli olarak sergilenmekte olup, bahse konu Zatın bu derece naïf olabileceğine karine teşkil etmez. O kadar ki, 1 Eylul 1969 tarihinde zamanın Kralı İDRİS’i ‘Hür Subaylar’ olarak adlandırılan arkadaşlarıyle birlikte deviren ve halk devrimini ilan eden o zamanki üstteğmen M. Kaddafi, yöntemi hep tartışılsa bile, 42 yıl iktidarda kalabilmeyi başardığına, halkını ve ülkesini çok iyi tanıdığına ve  çalkantılı sularda siyaseti yönlendirmesini bildiğine göre, bu onu başarısına sayılmayacak mı?

Gündelik rutin iş ve hizmetleri halk komitelerine bırakan, buna mukabil, siyasetin özünü başkanlık ettiği Devrim Komuta Konseyinin sorumluluğunda tutan Albay Kaddafi filhakika siyasetle, özgürlüklerle ilgilenmeyen ve ‘Allah galib’ demekle yetinen halkı bu egzersizin dışında tutmuştur. Ancak bir yandan da halkın Devrim’i ve onun, kendi kaleme aldığı manifestosu olan, Yeşil Kitabı ve ilkelerini benimsemesi için, maddi refahını ve ihtiyacı olan temel hizmetleri de göz ardı etmemiştir.  90 lı yılların ortalarından itibaren yaklaşık on sene kadar sürdürülen ağır ambargo koşulları hariç, genellikle 5-6 milyonluk nüfusuna göre fazla bile gelen petrol gelirlerini Albay Kaddafi, en küçük mezraya kadar okul, yol, hastane  ve hatta tarım alanları açmak, işi olmayanlara geçinecek kadar maaş bağlamak, üniversite öğrencilerine cep harçlığı sağlamak gibi hizmetlere ayırmıştır. Çölde bedevi hayatı yaşayan bir kısım kimseleri Trablus’ta inşa ettirdiği blok apartmanların 250 metrekarelik parke dairelerine yerleştiren  Lider, Devrim’in hergün bir yenisini icat ettiği sloganlarla halk kitlelerini, sözde milli davaların etrafında,  birlik ve beraberlik halinde uyanık tutmaya çalışmıştır. Esasen Yönetimde resmi hiyerarşik hiç bir görevi kabul etmeyen Lider, kendisini, içinde genç silahlı kuvvetler mensuplariyle, üniversite camiasından ve dava uğruna hertürlü mücadeleyi göze alacak unsurlardan kurulu ve yurt sathına yaygın Devrim Komitelerinin yönetiminden sorumlu görmüştür. Albay rütbesini benimseyen Lider, gündelik yaşamında çadır düzenini muhafa  etmiş ve ordudan aldığı albay maaşiyle geçinmeye bakmıştır.

Adeta siyasi surlarla çevrili ve yıllarca kapalı Libya toplumu aniden nasıl bugünkü patlama noktasına geldi?

Her zaman örnek alınan ve bu yönüyle hayranlıkla izlenen Mısır’dan esen rüzgarlar yanında, komşu Tunus’tan da  bazı cereyanlar Libya semalarında dolaşmaya başladı ise de, esasen epeyce uzunca bir süreden beri Libya toplumunun adeta kimyasını değiştirecek nitelikte açılımlara şahit olduk. Başta, yabancıların ülkeye giriş ve ikametleri olmak üzere, turizmde ve yatırımlarda Libya açısından liberalizasyon sayılacak ölçülerde esneklikler getirildi, dış temaslar artırıldı, Lider Albay Kaddafi’nin Avrupa Birliğinde artan ölçüde kabul görmesi olanakları hazırlandı. Bütün bu gelişmeler son dört beş sene içinde Libyayı kökten değiştirdi ve tanınmaz hale getirdi. Tıpkı vaktiyle, bir tersane işçisi olan Lech WALESA’nın Polonyada yaptığı gibi, tabulara peyderpey el atıldı ve sonunda halk bir bakıma göreceli maddi refahın kalıcı ve sürdürülebilir olması için, bunun özgürlüklerle de takviye ve tarsin edilmesi gereğini idrak etti ve ötedenberi yer yer kıpırdanmaların cereyan ettiği Bingazi ve havalisinde ateşi başlattı.

Libya’da tek adam idaresi geçerli olduğundan ötürü, kurumlar ve bu kurumların işleyişini tanzim eden kurallar  gelişmemiştir. Buna, Libya silahlı kuvvetleri de dahildir. Başlıca bu yüzden, Doğu’daki hareket karşısında Trablus’ta zamanlıca önlem alınamamış ve karmaşa ve başıbozuk ortam giderek kontrol edilemez hale gelmiştir. Albay Kaddafi buna alışkın ve fikren hazırlıklı olmadığından,  tepkileri de olabildiğince sert olmuştur. Ancak kabul etmek gerekir ki, Liderin emir ve komutasındaki  özel güçler bütünüyle henüz devreye sokulmamıştır. Bir iç harbi tetiklemek gibi bir sorumsuzluk henüz ortaya konmamıştır.

Doğu’daki hareket de düzensiz ve organizasyondan yoksundur. Ele geçirilen silahlara rağmen, gerekli eğitim ve disiplin mevcut olmadığından, arzu edilen sonuca ulaşılması kolay olmayabilir. Köpüren bir öfkeyi dindirmek için, medyaya yansıdığı şekliyle, Trablus da,  halk yararına bazı önlemler aldığını açıklamaya devam ediyor.

Batı ve Amerika da, gidişatı bu açıdan izlemeyi tercih ediyor. Öncelikle Amerikanın ve AB’nin Libya’da önemli çıkarları mevcuttur, bunları korumak esastır. Bu yüzden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden de, cılız bir kınama dışında, henüz önemli ve Libyaya yaptırım uygulayacak nitelikte bir karar çıkmadı.

Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde NATO’nun özellikle Afganistanda yaşamakta olduğu zorluklar ve ilgili Hükumetlerin ve kamu oylarının isteksizlikleri ortada iken, Batı’nın Libya’da yeni bir maceraya atılması kolay beklenmeyebilir. Batı  da biliyor ki, Libya koşullarında ülkede karmaşa bir süre daha devam edecek, ancak sonunda, biraz farklı bir Libya ile, taşlar tekrar yerine oturacaktır. Bu temel düşüncenin en bariz örneğini, Liderin yakın dostu, İtalya Başbakanı BERLUSKONİ vermektedir.

Libya Lideri M. Kaddafi’nin, geçen zaman içinde, ihtilalcilik adına, bizi rahatsız eden davranışları olmamıştır denemez. Bunlar rahmetli Turgut ÖZAL zamanında daha da belirgindi. Ancak merhum ÖZAL, Libya ile, Kaddafi ile siyaset yapmaya gerek olmadığını, buna karşın, Libyanın mal ve hizmet alımları için ortaya koyduğu cazip pastadan olabildiğince daha büyük bir pay elde etmemizin tercih edilmesi gerektiğini söyler ve savunurdu. Netekin öyle de oldu; 1980 li yılların başlarında Libya’da bulunan 150 kadar firma ve 150 bin çalışanımızın uhdesindeki  proje ve yatırım tutarı 9 milyar doların üstünde idi.

Bugün de Libya’da 25-30 bin çalışan ve 200 kadar firma ile 15 milyar dolarlık işi elde tutuyoruz.  Yurtdışı Türk müteahhitliğinin ilk öğretici deneyimlerini edindiği Libya’da bu son derece önemli bir aşama sayılmalıdır.

Savaş halinin sürdüğü bir oratmda şantiyelerimize vaki saldırılar ve yağmalama olayları karşısında, emniyet için, vatandaşlarımızı tahliye etmemiz ve bunda aşikar başarılı olmamız elbette takdire şayandır. Ancak Türke ve Türklüğe karşı bir cereyanın olmadığını da unutmamalıyız. Yani bugün ayrılan vatandaşlarımız ve işverenlerimiz yarın yekrar işlerine döneceklerdir. Orada herbiri birikmiş alacaklarla, transfer edilecek tasarruflar bıraktılar, işverenlerimiz milyonlarca dolarlarla ifade edilen büyük ve modern makina parklarını bıraktılar. Dolayısiyle tahliyeyi de biraz abartmak suretiyle Libya’yı da iyice boşaltmayalım. ( This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. )
fdd5ba47af6967e6927241b12c517179-mustafa-asulaLibyadaki ateşi dışarıdan kimsenin söndürmeye ciddi niyetli olmadığı anlaşılıyor;  Avrupa Birliği ile birlikte, buna Amerika Birleşik Devletlerinin de dahil olduğunu görüyoruz.

Amerika sıcak kestanelerle elini yakmak yerine, bunları maşa ile almayı ötedenberi tercih etmiştir. Bunda biraz da, Amerikada üniversitelerde okutulan ve yöneticilerce benimsenen uluslararası ilişkiler dinamiğinin etkisini görmek mümkündür.  Örneğin Amerika, birinci Körfez savaşından önceleri ve sonraları Irak’ta Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesini Irak halkına bırakmıştı. Rejimin kötü ve baskıcı icraatı, demokratik yollarla sonunda yöneticilerin kendiliğinden uzaklaştırılmasiyle sonuçlanacaktı.  Ancak Amerika Orta Doğu’daki halk psikolojisini ve siyasi parametreleri iyi bilmediği için, devrilmesi beklenen liderlerin yine ayni halk tarafından omuzlara alındığını çoğu kere hayretle izlemiştir.

Hernekadar Başkan OBAMA aleni beyanlarında ‘ Kaddafi için artık gitme zamanı gelmiştir’ diyorsa ve filodan bazı savaş gemilerini Libya sahillerine doğru yönlendiriyorsa da, aslında Irak ve Afganistandan sonra, bir de Libya’da yeni bir serüvene başlamak istememektedir. Esasen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden çıkarılabilen cılız yaptırım kararı da bu temayülü teyid ediyor. Amerika, Libya’daki muhaliflere anlaşılan hala fazla güvenmeye devam ediyor.

Avrupa Birliğinden İngiltere, Fransa, Almanya ve özellikle İtalyanın ayrı ayrı Libya ile  gözden çıkarılmayacak ölçüde önemli ticari ve iktisadi ilişkileri vardır.  Bölgede dördüncü  ve çok makbul kalitede petrol üreten Libya, herşeyden önce, bahse konu ülkeler için vazgeçilmez ikmal ( supplier ) ülkesidir.  Dolayısiyle, Avrupa Birliği de Libya’da düzenin bir an evvel yerine oturmasını ve işbirliğine devamı ( business as usual ) beklemektedir.

Amerikanın ve Avrupanın deruni düşüncelerini  ötedenberi keşfetmesini iyi bilen ve fiiliyatta sadece Avrupa ile değil, fakat sokaktaki nümayişlerde usulen atılan sloganlara rağmen, bizzat Amerika ile de iyi geçinmenin yollarını hep araştırmış olan  Lider  Kaddafi, görüldüğü kadariyle, savaşta kademeli bir taktik uygulamıştır; önceleri savunmada kalan Lider, bir süre muhaliflerin kapasitesi, kimlikleri ve bağlantıları belli olsun diye bekledikten sonra, şimdilerde  taarruza geçmiş bulunuyor. Albay Kaddafi, kendi tarifine göre, teröristlerin başlattığı isyan ve ayaklanmayı tenkil  ve bu yönüyle de doğal ve  meşru bir zeminde hareket ediyor.

Bütün bu olup bitenlere bakıldığında ‘ tarihin bir tekerrürden ibaret olduğu ‘ gerçeği bir kere daha su yüzüne çıkmış oluyor; tıpkı vaktiyle Bosna Hersek’te müslüman Boşnakların üç seneyi aşkın bir süre Sırp ve Hırvatların görülmemiş saldırılarına maruz kalmaları ve bu hazin katliam tablosu karşısında Avrupa Birliği üyesi ülkelerin tereddüd ve bocalama içinde hiç bir şey yapamamaları, sonunda Amerikanın kapısını çalarak, tam yetkiyi bu ülkeye vermek suretiyle işin içinden sıyrılmaları gibi. Anlaşılan Albay Kaddafi tarihin bu sahifelerine de aşina.( This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. )

fdd5ba47af6967e6927241b12c517179-mustafa-asulaHalk arasında atasözü niteliğinde bir deyim vardır; ‘ bir ağaç devrilmeye görsün, baltası olan da seğirtir, olmayan da’.

Bugün, çalkantıların devam ettiği, Albay Muammer Gaddafi liderliğindeki Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi’ne dışarıdan yaklaşım bunu andırıyor.

Salt özgürlükler şampiyonluğu adına, Bingazi ve yöresindeki muhalifleri resmen tanımaya kadar giden Fransa yanında, ona yakın, askeri önlemleri gündeme taşımak isteyen İngiltere ile birlikte, Avrupa Birliğinin bir kısım üyeleri ve Amerika Birleşik Devletleri, adeta fırsat bu fırsattır deyip, ülkede yeni bir düzenin, adeta alt yapısını oluşturmaya çalışıyorlar. Bu ülkelerin önlerindeki Tunus ve Mısır misalleri, anlaşılan kendilerini fazlasiyle cesaretlendirmişe benziyor. Halbuki Libya çok farklı bir ( case ) dir. Libyada geniş halk kesimi, iktisadın kurallarına pek uymasa da, petrol gelirlerinden kendilerine maddi refah ve hemen hertürlü hizmeti sağlayan yönetimden ilke itibariyle memnundur. Yaklaşık 42 yılı bu şekilde geçiren halkın, yer yer özgürlük bayrakları açmalarını hazırlayan nisbi serbesti havasını teneffüs etmeye başlaması çok yenidir.

Bu koşullarda Fransanın yangına körükle giderek, bu ortamı aceleyle değerlendirmek istemesi ise, ne Büyüklere has olduğu zannedilen ihtiyatla ve ne de Fransayı karakterize eden (Cartesien) düşünce yapısıyla izah edilebilir. Fransa bugünlerde neredeyse 1789 ların ( Bastille ) özlemi içinde. Halbuki ayni Fransa, 1950 lerin sonu ve 60 ların başlarında, bir milyon cana mal olan Cezayir’de farklı davranmıştı; ta ki General de Gaulle kontrolü ele alıp, ‘ ya ben, ya da Cezayir’ deyinceye kadar. Şimdilerde nerede kaldı Fransanın ötedenberi öncülük ettiği uluslararası ilişkilerin, Devletlerin egemen eşitliği ve iç işlere müdahele edilmemesi gibi temel kuralları?

Albay Gaddafi’nin geçenlerde Trablus’taki TRT muhabirine verdiği mülakattan anlaşılacağı üzere Lider, muhaliflerin tanınması bir yana, olaylar üzerine ülkedeki çalışanlarımızın tahliye edilmiş olmalarını bile içine sindirememişe benziyor. ‘Keşke Libyayı boşaltmasaydınız’ diyor. Biz tahliyeyi güvenlik mülahazalariyle yaptığımız halde, Albay Gaddafi bu hareketi kendisine ve yönetimine karşı bir güvensizlik olarak algılamış oluyor. Şimdi Dışişleri Bakanımız Libya’da her iki tarafla da görüşüyoruz diyor. Bu bir başarı ve ustalık: ancak ne sonuç alındığı önemli. Dışişlerine benzeri hallerde ateş söndürücü ‘ itfaiyecilik ‘ misyonu izafe eden Bakanımız acaba bu temaslarında halen kendisini ne kadar mücehhez hissedebiliyor? Libyada kalan şantiyeler, içi dolu anbarlar ve istihkakı tahsil edilemeyen ikmal edilmiş işler, içinde insan unsuru olmadıkça, görüşmeciye ne kadar güç sağlar?, fazla değil.

Libya ile ötedenberi tarih, kültür ve sıkı işbirliği ilişkileri sürdüren ve bu nitelikleriyle ülkede özel bir yeri olan Türkiyenin kanımca yapacağı birincil iş, üyesi olduğu Birleşmiş Milletler ve NATO gibi uluslararası kuruluşlarla, Amerika ve Batılı müttefikleri nezdinde ağırlığını koyarak, herşeyden evvel ülkede büyük ölçüde can kaybına yol açacak nitelikteki düşünce ve eylemlerden ilgilileri caydırması ve bu meyanda, Libyanın ihtiyacı varsa, bölgeye uluslararası insani yardımların kanalize edilmesine, müsait konumundan yararlanmak suretiyle, yardımcı olmasıdır. Rejimlerden bağımsız olarak, Türkiyeye içtenlikle bağlı Libya halkı Türkiyeden bunu bekler. ( This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. )

TASAM Africa Institute will fill a great gap in its field and light the way for Africa's future with its researches on social, economic, political and cultural issues. (Chairman of TASAM Süleyman ŞENSOY)