Selma Bektaş
Türkiye'nin geleneksel ihracat pazarı Avrupa Birliği'nin küresel krize yenik düşerek alımını azaltması Türk ihracatçısını yeni pazar arayışına yöneltti. Alternatif pazarlardan en fazla umut vaadedeni ise Afrika. Dünyanın da gözünü diktiği Afrika'da ihracat iki yılda yüzde 54 artarak 8.4 milyar dolara ulaştı.
Tüm dünyayı kasıp kavuran küresel finans krizi, Türkiye'nin geleneksel ihracat pazarı Avrupa Birliği'ni (AB) vurunca başta Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (KOBİ) olmak üzere her boydan şirket, yeni pazar arayışını girdi. Türk şirketleri Orta Doğu, Türk Cumhuriyetleri ve özellikle de Afrika pazarlarına yönelirken bu pazarlar arasında en kayda değer gelişmeyi Afrika sağladı. Dünya ülkelerinin de gözünü diktiği Afrika pazarlarında Türkiye'nin ihracat miktarı yüzde 54 artarak 8.4 milyar dolara ulaştı.
Türkiye'de 125 milyar dolara ulaşan ihracat rakamlarında Avrupa Birliği ülkelerinin payı her zaman en fazla oldu. Bir dönem yüzde 67'lere çıkan bu ülkelere yönelik ihracat miktarı son yıllarda pazarların çeşitlenmesi sayesinde gerilemeye başladı. Şu anda yüzde 46.6 civarında bulunuyor. Küresel krizle birlikte bu pazarlarda başlayan ihracat düşüşü ise yeni pazarların önemini arttırdı. İhracatçılar da yeni pazarların peşine düştü. Türkiye'nin yıllarca ihmal ettiği ya da yaşanan savaşlar nedeniyle yeterince değerlendiremediği Ortadoğu ve Kafkasya ülkeleri yeniden cazip hale gelirken uzmanlara göre gelecek 10 yıl içinde en hızlı büyüyecek olan pazar ise Afrika olacak.
Toplam 53 ülkenin oluşturduğu Afrika kıtası gelişme potansiyelinin çok yüksek olması nedeniyle aslında tüm dünyanın merceği altında. Şu anda Avrupalı firmaların yanı sıra Çin ve Hindistan'ın yatırımlarını hızlandırdığı kıtaya ABD ilgisini eski Başkan George W. Bush başkanlığı süresince sadece Tanzanya'yı 5 kez ziyaret ederek göstermişti. Almanya Başbakanı Angela Merkel ise başbaşkan olduktan sonra ilk ziyaretini Afrika'ya yapmıştı.
Dünya ticaretinde yüzde 2.4 payı olan Afrika'yı önemli kılan özelliklerin başında kıtada sanayileşmenin neredeyse yok denecek kadar az olması. Sanayi ürünlerinin yüzde 95'ine yakın kısmını ithal etmek zorunda kalan kıta, her yıl 250 milyar doların üzerinde ithalat yapıyor. Yatırım ve ihracat açısından çok büyük fırsatları barındıran pazarda öne çıkan sektörlerin başında ise tekstil ürünleri, gıda, tarım, tarıma dayalı sanayi, modüler mobilya, otomotiv yedek parçası, tarım aletleri, inşaat ve alt yapı hizmetleri geliyor. Kapalı bir ekonomik yapıya sahip olması nedeniyle krizin etkilerinin minimum düzeyde hissediliyor olması ise pazara girmek isteyen yatırımcılar için artı bir avantaj.

'Telefonlar susmuyor'
İhracatı durma noktasına gelen firmalar Afrika pazarına girmek için sektörel çatı örgütlerinin ya da danışmanlık firmalarının kapısını çalıyor. Türkiye İşadamları ve Sanayicileri Konfederasyonu Başkanı (TUSKON) Rızanur Meral, üç yıl önce başlattıkları Afrika pazarı açılımının kriz sürecinde KOBİ'ler için adeta kurtuluş umudu haline geldiğini belirterek, "Bugüne kadar yüzlerce işadamını Afrika pazarı ile buluşturduk. Bu buluşmalarda birçok iş anlaşması yapıldı. Fakat krizle birlikte bugüne kadar hiç ulaşmadığımız bir taleple karşılaştık. Telefonlarımız hiç susmuyor. Her gün onlarca KOBİ bizi arayarak, Afrika konusunda bilgi isteyerek ne yapabiliriz diye soruyor" diyor.
Afrika pazarının krizden etkilenen ve çıkış yolu arayan bütün KOBİ'ler için çok büyük bir potansiyel sunduğunu söyleyen TUSKON Başkanı Rızanur Meral, "İnsan gözünün gördüğü herşeye orada ihtiyaç var. Türk firmaları da zaten günümüzde herşeyi üretir durumda" diye konuştu.
11 yıldır Kenya'nın başkenti Naurobi'de yaşanan ve kurduğu Türk ve Doğu Afrika İş Merkezi adlı şirketi ile Türk firmaları Afrika pazarı ile buluşturan İsmail Burgu da Türk firmalarının Afrika pazarında hedeflerini çok yüksek tutması gerektiğini vurguluyor. Burgu i "Türk firmaları aslında bugüne kadar çok büyük yatırımlar yapamadı. Örneğin tekstilde çok büyük şansımız var. Böyle bir pazarda kalitesi ve uygun fiyatıyla Türk ürünlerinin şans bulmaması imkansız. 30 yıla yakındır bu pazarda çalışıyorum. AfrikaTürk tekstilini tanımaya başladı ve şansımız çok büyük" diye konuştu. Afrika pazarında yatırım yapan kişilerin adeta kahraman olarak göründüğünü söyleyen Burgu, "En büyük sorunlarından biri de temiz içme suyunda yaşanıyor. İçme suyuna kim yatarım yaparsa yapsın hem milyarlarca dolar kazanır hem de o ülkenin kahramanı olur. Yatırıma bu kadar ihtiyaç duyan ve yatırım için çağrıda bulunan başka kıta yoktur" diye konuştu.

'Libya'yı Türkler inşa ediyor'
Kuzey Afrika pazarının son 3 yılda Türk müteahhitleri için en önemli pazarlar haline geldiğini söyleyen Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Erdal Eren, özellikle Fas, Cezayir, Tunus ve Libya'nın çok önemli olduğunu söyledi. Libya pazarının Türk müteahhitleri için adeta okul anlamına geldiğini hatırlatan Eren, bu ülkenin her yıl 5 ila 7 milyar dolarlık projeleri ile yatırımda başı çektiğini vurguladı. Bu yıl devrimde 40'ıncı yılını kutlayacak olan Libya'nın 2 yıl öncesinden okul, hastane, üniversite ve çeşitli enstitü gibi açılışları için projeler hazırladığını ve bu projelerin büyük kısmını Türklerin tamamladığını söyleyen Eren, "Libya 10 yıl gibi aradan sonra yeniden yatırımlarımızda başı çekiyor. Bu çok sevindirici. 3-4 yıldır bu pazarda çok yoğun çalışıyoruz. Genel olarak Kuzey Afrika pazarı bizim için çok hareketli" dedi.

'Seferlerimiz artmalı'
Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi ise Afrika'nın hemen her türlü ürüne ihtiyaç duyması nedeniyle Türk ihracatçısının her türlü ürünü buraya pazarlama şansı olduğunu söyledi. Afrika'nın yeni ve keşfedilmemiş bir pazar olduğunun altını çizen Büyükekşi, "Bu pazarı cazip kılan en büyük özelliklerden biri de global krizden az etkilenmeleri" dedi. Ekonomileri küçük olduğu için büyüme rakamlarının gelişmiş ülkelere göre daha pozitif olduğunu hatırlatan Büyükekşi, "İhracat rakamlarımız hızla artasa da hala büyük bir potansiyel var. Bu rakamların artırılması gerek. Bu ülkelere daha fazle sefer yapmalıyız" diye konuştu.



Afrika'ya giden yatırımcıya uyarılar

* İnternet üzerinden teması ciddiye almayın
* Yatırımcı gidip herşeyi yerinde görmeli ve bağlantıları oraya gittikten sonra kurmalı
* İnternette verilen yüksek siparişi dikkate almayın, Afrika'da hiç kimse yüz yüze görüşmeden sipariş vermez, ödeme yapmaz.
* İnternet üzerinden gelen yüksek talepler için özellikle Nijerya ve Benin gibi ülkelere kendi başınıza gitmeyin. Referansı olmayan kişilerin size ne yapacağını bilemezsiniz.
* Akredif açılmadan ve size banka tarafından kesin teyit gelmeden mal göndermeyin. Mal bedeli nakit olarak hesapta olmadan malı teslim etmeyin.
* Dernek ya da sektörel üst çatı örgütlerinin organizasyonlarına katılarak işbirliği fırsatları aramak daha az riskli olacaktır. Bu yöntem hem maliyeti azaltır hem de işbirliğini kolaşlaştırır.
* Ürünleri liman yoluyla göndermeyi tircih edin. Diğer yöntemler ürünlerin çalınmasına neden olabiliyor.
* Afrika çok yüksek kar marjı sunar fakat işler yavaş yürür. Afrikalıların serinkanlılığı 'Afrikan Time' diye tabir edilen özdeyişlere konu olmuştur. Afrika pazarında sabir önemlidir.
* Afrika ziyaretleri öncesinde mutlaka sıtma aşısı yaptırın. 



Afrika pazarı rehberi

1-Mısır
Potansiyel Sektörler
Tekstil
Otomotiv yan sanayi
Turizm
Gıda
İnşaat malzemeleri
Dayanıklı tüketim maddeleri
Pazarın avantajları
Stabil ülke
Güvenlik sorunu yok
Türkiye'ye yakın
Serbest ticaret anlaşması var
İşçilik ucuz
Doğalgaz, benzin, elektirk ucuz
Pazarın dezavantajları
Çalışan verimi düşük
Türk mallarına hala gümrükler yüksek

2-Senegal
Potansiyel sektörler
İnşaat taahhüt
İnşaat malzemeleri satışı
Gıda ve gıda üretimi
Tekstil ve konfeksiyon satışı
Beyaz eşya ve elektrikli ev aletleri
Hızlı tüketim ürünleri
Pazarın avantajları
Ülkenin yerleşmiş demokrasi anlayışı
Stabil bir ülke
Kanunlar ve hukuk sistemi çalışıyor
Güvenlik sorunu yok
Büyük bir limanı var
Batı Afrika'daki diğer ülkelere açılış kapısı
Pazarı dezavantajları
Bürokrasi ağır işliyor

3-Burkina faso
Potansiyel sektörler
Organik tarım
İnşaat taahüt ve inşaat malzemeleri
Tarım ürünleri işleme (tesis yok)
Pazarı avantajları
Demokrasi oturmuş
Güvenli
Pazarın dezavantajları
Limanı yok
Bürokrasi ağır işliyor

4-Fildişi
Potansiyel sektörler
Tekstil ve konfeksiyon satışı
Tropik ürünler ithal edilebilir
Kahve, kakao, palmiye yağı ithal edilebilir
İnşaat sektörü
Elektirikli ev aletleri
Pazarı avantajları
Büyük bir limanı var
Afrika pazarında çevresine göre kısmen gelişmiş bir ülke
Pazarın dezavantajları
Fransızlar pazara hakim
Kısmen güvenlik zafiyeti var, seçimleri bekliyor

5-Nijerya
Potansiyel sektörler
İnşaat taahhüt
İnşaat malzemeleri satışı
Gıda satışı ve gıda üretimi
Tekstil ve konfeksiyon satışı
Beyaz eşya ve elektrikli ev aletleri
Hızlı tüketim ürünleri
Petrol ve ürünleri
Jeneratör satışı
Pazarın avantajları
Kkısmen stabil bir ülke
160/170 milyon potansiyel tüketici
Ülke nüfusunun en az 20% si çok iyi gelir seviyesine sahip
Petrol gelirleri yüksek
Pazarı dezavantajları
Bürokrasi çok ağır işliyor
Petrol bölgesinde güvenlik sorunları
Limanı çok yoğun
Elektrik kesintileri var

6-Etiyopya
Potansiyel sektörler
İnşaat taahhüt
İnşaat malzemeleri satışı
Gıda satışı ve gıda işleme
İlaç hammaddesi
Beyaz eşya ve elektrikli ev aletleri
Hızlı tüketim ürünleri
Hayvancılık (afrikanın en büyük hayvan varlığı var)
Tarım (çok büyük işlenmemiş araziler var)
Pazarın avantajlar
Stabil bir ülke
80 milyon potansiyel tüketici
İhaleler çok şeffaf
Pazarın dezavantajları
Limanı yok
Az gelişmiş bir ülke
Elektrik kesintileri var
Mal satmak zor üretim yapmak daha avantajlı

7-Sudan
Potansiyel sektörler
İnşaat taahhüt
İnşaat malzemeleri satışı
Elekrik üretimi en iyi yatırım
Gıda satışı ve gıda üretimi
Tekstil ve konfeksiyon satışı
Beyaz eşya ve elektrikli ev aletleri
Hızlı tüketim ürünleri
Petrol ve ürünleri
Yemeklik yağ ihtiyacı var (ayçiçeği üretiliyor)
Domates var salça fabrikası yok
Pamuk üretimi var
Çimento
Hayvanclık ve süt sanayiciliği
Susam üretimi veya alımı
Şeker pancarı üretimi var işlemek için fabrika yok
Pazarın avantajları
Kısmen stabil bir ülke
Ülke nüfusunun en az 20% si çok iyi gelir seviyesine sahip
Petrol gelirleri yüksek
Limanı var
Pazarı dezavantajları
Bürokrasi ağır işliyor
Petrol bölgesinde güvenlik sorunları

8-Uganda
Potansiyel sektörler
Meyve işleme
Tarım
Turizm
İnşaat malzemeleri satışı
Gıda üretimi
Tekstil ve konfeksiyon satışı
Beyaz eşya ve elektrikli ev aletleri
Hızlı tüketim ürünleri
Pazarı avantajları
Stabil bir ülke
Güvenlik sorunu yok
Pazarın dezavantajları
Limanı yok

9-Fas
Potansiyel sektörler
Turizm
Fosfat madenciliği
İnşaat taahhüt
İnşaat malzemeleri satışı
Gıda satışı ve gıda üretimi
Tekstil ve konfeksiyon
Beyaz eşya ve elektrikli ev aletleri
Hızlı tüketim ürünleri
Pazarın avantajları
Stabil bir ülke
Türk vatandaşlarına vize uygulamıyor
İyi gelir seviyesine sahip
Serbest ticaret anlaşması var
Pazarı dezavantajları
Bürokrasi ağır işliyor


10- Mozambik
Potansiyel sektörler
Turizm ve otelcilik
İnşaat taahhüt
İnşaat malzemeleri satışı
Gıda satışı ve gıda üretimi
Tekstil ve konfeksiyon satışı
Beyaz eşya ve elektrikli ev aletleri
Hızlı tüketim ürünleri
Çimento
Pazarı avantajları
Stabil bir ülke
Güvenlik sorunu yok
Pazarın dezavantajları
Portekizce konuşuluyor

Referans Gazetesi

Ufuk TEPEBAŞ
Son dönemde Afrika kıtası ile ilişkilerde büyük bir atılım gerçekleştiren Türkiye, ekonomik ve siyasi işbirliği konularında reform paketlerini uygulamaya koyarken, sahip olduğu tecrübeyi, kıtadaki ülkelere aktarma konusunda önemli faaliyetler göstermektedir. Bu süreçte, kıta ülkeleri ile kültürel ve sosyal alanlarda da gelişen ilişkileri gözlemlemek mümkündür.

Afrika’nın ise Milenyum Kalkınma Hedefleri’ne (MKH) ulaşabilmesi için sürdürülebilir bir kalkınma hızı yakalaması, makro ekonomik istikrarın sağlanması, barış ve güvenliğin tesisi, demokrasi, insan hakları ve iyi yönetim konusunda gösterilen çabaların sağlam temeller üzerine oturtulması gerekmektedir.

Son dönemde bu doğrultuda gösterilen çabalar, çok sayıda Afrika ülkesinin büyüme göstergelerinde dikkate değer gelişmeleri beraberinde getirse de BM Milenyum Kalkınma Raporu’nda Afrika’nın içinde bulunduğu riskler, söz konusu hedeflere belirlenen tarih olan 2015’ten önce ulaşılamayacağını göstermektedir.

Türkiye’nin Afrika kıtasındaki geleneksel partnerleriyle ekonomik ve ticari ilişkilerini arttırması ve yeni partnerlerle de söz konusu bağlantıların geliştirilmesi gerekmektedir.


Bu kapsamda “ortak bir gelecek için dayanışma ve işbirliği” ana temasıyla gerçekleştirilen “Türkiye- Afrika İşbirliği Zirvesi” yakın dönemde hızla gelişen ilişkilerin önemli bir göstergesidir.

Türkiye- Afrika ilişkileri özellikle 1998 yılından itibaren ciddi bir dönüşüm yaşarken, söz konusu yıl kabul edilen “Afrika’ya Açılım Eylem Planı” Türkiye’nin Afrika’ya yönelik politikalarının tespitinde önemli bir dönüm noktası olarak adlandırılabilir.

Eylem Planı; genel olarak Afrika ülkeleriyle karşılıklı üst düzey ziyaretlerin gerçekleştirilmesini, uluslararası ve bölgesel kurulular nezdinde de Afrika ülkeleriyle temasların arttırılmasını, insani yardımların gerçekleştirilmesini, Türkiye’nin kıtadaki diplomatik temsilciliklerinin sayısının arttırılmasını, ekonomik, teknik, bilimsel işbirliği ve ticaret anlaşmalarının imzalanmasını ve Türkiye’nin her alanda Afrika kıtası ile yakınlaşmasını amaçlamıştır.

2005 yılının Türkiye’de “Afrika Yılı” olarak ilan edilmesi ve yine aynı yıl Türkiye’nin Afrika Birliği’nin olağan zirvelerine gözlemci üye statüsünde katılmaya başlaması, bu yılın Ocak ayında Afrika Birliği tarafından “stratejik ortak” ilan edilmesi ve Afrika Kalkınma Bankası’na üyelik konusunda atılan somut adımlar, Türkiye- Afrika ilişkilerinin geldiği noktayı çok iyi özetlemektedir.

Bu doğrultuda İstanbul’da gerçekleştirilen Türkiye- Afrika İşbirliği Zirvesi’nde kabul edilen “İstanbul Deklarasyonu” ve “Ortaklık için İşbirliği Çerçeve Belgesi”, önümüzdeki süreçte ilişkilerin daha planlı ve programlı olarak sürdürülebilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Türkiye, bu konuda Afrika kıtasında henüz yeterince değerlendirilmemiş çok geniş işbirliği alanları bulunduğunu düşünmektedir.

Afrika ülkelerinin ihtiyaç duyduğu teknoloji ve deneyim Türkiye’de mevcut olup, söz konusu birikimin bu kıtadaki dostlarımızla paylaşılması yönünde önemli ve yapıcı adımlar atılmaktadır.

Türkiye’nin sanayi ve dış ticaret yapısı da Afrika ekonomilerini tamamlayıcı özellikler taşımakta, bu çerçevede Afrika, özellikle küçük ve orta ölçekli firmalarımız açısından hedef pazar konumunda yer almaktadır.

Bu bağlamda 2003 yılında Dış Ticaret Müsteşarlığımız tarafından uygulamaya konan “Afrika ile Ekonomik ve Ticari İlişkileri Güçlendirme Stratejisi” Türkiye ile Afrika arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilere çok önemli katkılar sağlamış, 2007 yılı sonunda Afrika ülkelerine yönelik ihracatımız 6 milyar doları, Afrika’dan ithalatımız ise 9 milyar doları aşarak dış ticaret hacmimizi 15 milyar doların üzerine çıkartmıştır. Ticari ilişkilerdeki bu olumlu gelişmelerin artarak davet etmesi ve 2011 yılının başında ticaret hacmimizin 30 milyar dolara çıkması beklenmektedir.

Şüphesiz bu anlamda Afrika kıtasındaki diplomatik temsilciliklerimizin sayısının arttırılması büyük bir önem ve zorunluluk arz etmektedir.

Türkiye- Afrika İşbirliği Zirvesi’ni bu kapsamda zamanlama açısından da son derece isabetli olarak değerlendirmek mümkündür. Çünkü ilk aşamada bu yıl 10, gelecek yıl ise 9 yeni büyükelçiliğin açılması planlanmaktadır.

Afrika ülkelerinde yeni Türk Büyükelçiliklerinin açılmasıyla birlikte Ticari Ataşeliklerimizin sayısı da artacak ve söz konusu durum, ekonomik ve ticari ilişkileri daha da geliştirecektir.

Öte yandan TİKA, kıtadaki mevcut 3 ofisi ile Afrika’nın az gelişmiş ülkelerine yönelik teknik yardımlar sağlamakta, eğitim programlarıyla da önemli görevler ve yükümlülükler üstlenmektedir. Yakın zamanda Türkiye’nin teknik yardımlarının miktarını ve kapsamını daha fazla arttırmak için TİKA’nın yeni teknik yardım ofisleri kurulacaktır.


Yakın dönemde Türkiye- Afrika ilişkilerinde gözlemlenen olumlu gelişmelerin sivil toplum nezdinde ele alınması da ayrıca memnuniyet vericidir.

Zirve kapsamında Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın desteği ile DEİK ve TOBB’un düzenlediği “Türkiye- Afrika İş Forumu” ve bunun sonucunda kurulan “Türkiye- Afrika Odası” ile yine TUSKON tarafından her yıl düzenlenen “Türkiye- Afrika Dış Ticaret Köprüsü Programları” Türkiye’deki özel sektörü, Afrika ülkeleriyle tanıştırmak konusunda büyük fayda sağlamaktadır.

TASAM Afrika Enstitüsü olarak her yıl gerçekleştirdiğimiz Uluslararası Türk- Afrika Kongreleri, karşılıklı olarak Türk ve Afrika insanının birbirlerini tanımaları açısından önem arz etmekle birlikte, zirve ile uyumlu olarak 14- 16 Ağustos 2008 tarihlerinde gerçekleştirilen “Türk- Afrika STK Forumu” Türkiye’den ve Afrika’dan çok sayıda nitelikli sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirirken, Forum sonunda kabul edilen İstanbul Deklarasyonu ile de ortak bir çerçeve oluşturulmuş ve kalıcı bir işbirliği sürecinin temelleri atılmıştır.

Türkiye- Afrika ilişkilerinde ve toplumların karşılıklı olarak tanıtımlarında basına ve medya organlarına da önemli sorumluklar düşmektedir.

Sonuç olarak, Türkiye- Afrika ilişkileri genel anlamda olumlu ve istikrarlı bir seyir izlemektedir. Özellikle son dönemde Türkiye’nin farklı coğrafyalarda izlediği etkin politikaları, çok taraflı bir dış politika anlayışının doğal bir sonucu olarak tanımlamak mümkündür. Bunun bir diğer önemli sonucu da söz konusu gelişmelerin, Türk Dış Politikasında büyük önem arz eden AB ile ilişkilere de yansımalarının olumlu yönde olacağı ve bu kapsamda Türkiye’ye uluslararası platformda artı bir saygınlık kazandıracağıdır.

Türkiye ve Afrika’nın birlikte geleceğe güvenle bakabilmeleri, günümüzdeki işbirliğinin yanı sıra geleceğe yönelik uygun stratejilerin belirlenerek uygulanabilmesi ile mümkün olacaktır.

TÜRKİYE- AFRİKA STK FORUMU İSTANBUL DEKLARASYONU

Ufuk TEPEBAŞ
Altyapı, bir bölgede ekonomik büyümenin gerçekleştirilmesinde temel ya da bir diğer ifadeyle zorunlu bir gereksinimdir. Günümüz itibariyle, Afrika’nın altyapısının son derece yetersiz olduğunu ifade etmek mümkündür. Buna karşın Afrikalı liderler, kıtadaki altyapının geliştirilmesinin aciliyetini bugün daha iyi görmektedirler. Bunun yanı sıra Bölgesel Ekonomik Topluluklar’dan özellikle Güney Afrika Kalkınma Topluluğu (SADC) ve Doğu Afrika Topluluğu’nun (EAC) altyapı alanında umut verici gelişmeler kaydettikleri görülmektedir.

Altyapının geliştirilmesi ve bu alandaki ihtiyaçların giderilmesi; yoksulluğun azaltılmasında ve sosyo- ekonomik kalkınma hedeflerine ulaşılmasında kıtanın işini kolaylaştıracak faktörlerin başında gelmektedir.

Afrika Birliği Komisyonu, kıtanın sosyo- ekonomik kalkınmasında, altyapının gelişmesinde, bu yöndeki politikaların koordine edilmesinde ve uyumlaştırılmasında sorumlu olan organdır.

Bu çerçevede, Zirve kapsamında 26- 27 Ocak’ta Daimi Temsilciler Komitesi, 29- 30 Ocak’ta Yürütme Konseyi, 1- 3 Şubat tarihlerinde ise Afrika Birliği Asamblesi, Etiyopya’nın başkenti ve aynı zamanda Afrika Birliği’nin merkezi olan Addis Ababa’da bir araya gelerek, önümüzdeki süreçte izlenecek temel politikaları ele almışlardır. 28 Ocak ise Afrika Birliği Altyapı Günü olarak belirlenmiştir.

Altyapı, ekonomik kalkınmanın temelini oluşturmaktadır ve buna yönelik olumlu yönde katkılar sağlayacak olan tüm farklı sektörleri içermektedir. Zirve’de özellikle nakliyat ve enerji sektörlerinin de önemi vurgulandı.

Dünyadaki en maliyetli nakliyat halen Afrika’dadır. Örneğin, Japonya’dan Abidjan’a (Fildişi Sahili) bir aracın deniz yoluyla nakliyatının maliyeti (sigorta dahil) 1500 dolar iken, aynı aracın Addis Ababa’dan Abidjan’a nakliyatının maliyeti 5000 doları bulmaktadır. Nakliyat konusundaki yüksek maliyet sorunu, özellikle denize kıyısı olmayan ülkeler açısından geçerlidir. Nakliyatın maliyeti, Afrika ülkelerinde ortalama ihracat bedelinin %14’üne karşılık gelmektedir. Ancak söz konusu oran Malavi’de %56, Çad’da %52, Ruanda’da ise %48’dir. Öte yandan şehirlerarası nakliyatın %90’ı karayolundan gerçekleşmekte, buna karşın 2 milyon m2‘lik yolun yalnızca %27,6’sı döşenmiştir. Afrika’da her 1000 km2’de 3 km demiryolu ağı bulunmaktadır. Bunun eksikliği özellikle Orta ve Batı Afrika’da büyük ölçüde hissedilmektedir. Afrika’nın uluslararası ticaretinin %92- 97’si de denizyolundan sağlanmaktadır. Afrika’da 80 büyük liman mevcuttur, ancak bunların donanımı oldukça yetersiz ve verimsizdir.

Öte yandan Yamoussoukra Kararı, kıtadaki hava taşımacılığı hizmetlerinin serbestleştirilmesi için bir çerçeve oluşturmuş ve bölgesel entegrasyonu hızlandırmıştır. Temmuz 2000’de o dönemki adıyla Afrika Birliği Örgütü tarafından kabul edilen karar, Ağustos 2000’de bağlayıcı hale gelmiştir.

Afrika Birliği Komisyonu, 2004- 2007 dönemindeki “Stratejik Planı” çerçevesinde “Bağlantı Afrika” başlıklı bir öncelik programı hazırlamıştır. Bölgesel Ekonomik Toplululuklar, diğer bölgesel ve uluslararası kuruluşlar da bu girişimi desteklemişlerdir. Bu çerçevede, tüm altyapı projelerine yönelik bir bilgi haritasının oluşturulması, politikaların uyumlaştırılması ve kaynakların en uygun biçimde kullanılması gerekmektedir.

Zirve; kıtadaki altyapının gelişimi için ihtiyaçların giderilmesini ve bunun için en uygun stratejilerin geliştirilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Afrika kıtasında yoksulluğun azaltılması, sosyo- ekonomik kalkınmada enerji kaynaklarına güvenli bir biçimde erişilmesi büyük önem taşımaktadır.

Altyapı konusundaki temel güçlüklerin tartışılması ve söz konusu engellerin ortadan kaldırılmasına yönelik politikaların ve stratejilerin uygulanması, kıtadaki projeler için işbirliği ve gerekli fonların tahsisi konusunda kalkınma ortaklarının görüşlerine başvurulması gerekmektedir.

Kıta ülkelerinin dışarıdan beklentileri; Afrika’daki altyapı yatırımlarının arttırılması, engellerin ve kısıtlamaların ortadan kaldırılması ve projelerin uygulanmasına yönelik siyasal vaatlerin yerine getirilmesi, devam etmekte olan faaliyet ve girişimlerin desteklenmesidir.

Afrika kıtası; petrol, kömür, hidroelektrik, doğalgaz ve yenilenebilir enerji kaynakları açısından son derece zengindir. Ancak, kaynakların dağılımı eşit olmamakla birlikte kaynakların bulunduğu bölgeler, merkezlere uzak konumda bulunmaktadır. Afrika’nın ticari enerji kaynakları halen az gelişmiş olmakla birlikte; boru hatlarının, elektrik nakil ve dağıtım ağlarının altyapı açısından geliştiği söylenemez. Ayrıca, müşterilere ulaşımı da güvenli değildir ve daha önce de ifade edildiği gibi yüksek maliyet sorunu söz konusudur.

Afrika’nın enerji kaynaklarının etkin bir biçimde kullanılabilmesi için teminat altına alınması enerji kaynaklarının çoğaltılması ve Bölgesel Ekonomik Topluluklar’ın üyelerinin arasında dağıtılması gerekmektedir.

Birçok Afrika ülkesinde özel sektörün ekonomik faaliyetlere katkısı son derece sınırlıdır. Son dönemde özel sektörün ekonomik faaliyetlerdeki ağırlığını arttırması, bu yönde teşvik edilmesi ve özellikle altyapının gelişimine ilişkin bölgesel projelerde daha fazla yer alması büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda uygulanacak stratejiler; riskleri asgariye indiren, kazanımları destekleyen, şeffaf, tarafsız, kurallara dayalı, kazanımları paylaşan ve anlaşmazlıkları çözüme yönelik olmalıdır.

Zirve’de BM Genel Sekreteri Ban Ki- Moon, kıtanın içinde bulunduğu sorunlar karşısında Afrika ülkelerine birlik ve beraberlik çerçevesinde hareket etmeleri ve stratejilerini güçlendirmeleri çağrısında bulunurken; Afrika Birliği’nin barış ve güvenlik, çatışma çözümü ve gıda güvenliği konularında sarf ettiği çabaları takdirle karşıladıklarını belirterek, Afrika’nın Milenyum Kalkınma Hedefleri’ne ulaşması konusundaki umudunu yineledi. Öte yandan, Afrikalı liderler tarafından son dönemde dünya ekonomisindeki durgunluk nedeniyle yatırımlarda düşüşlerin beklendiği, buna karşın umutsuzluğa düşülmemesi gerektiği ifade edilirken, Afrika Birliği olarak izlenen politikaların umut verici olduğu kaydedildi. Sonuç olarak Afrika’da altyapının gelişimi, şüphesiz daha birçok alanda kıtanın kalkınmasına ışık tutacak ve Milenyum Kalkınma Hedefleri’ne ulaşılmasına da zemin hazırlayacaktır.

Andrin Raj

The threat of piracy in the Somalian waters of the Gulf of Aden has been recently an ongoing struggle for ships and vessels enroute these waters. The instability of Somalia however goes back as far as the beginning of the Somalian civil war that dates back to the early 1990s and the collapse of the state. The threat of maritime piracy and terrorism in the Gulf of Aden had only increased significantly in the last 6 years.[1]As much as securing the Somalian waters as well as dispatching multi-forces to the region, it will not be of sufficient real benefit to most ships and vessels and the pirates know this! As stated in the Singapore Times, Somali pirates were undeterred on the new EU launch operation.[2] It might reduce the numbers but not drastically enough to stop the threats.

As the EU has engaged its war ships to the region, one must note that they are only committed to European ships based on an initial proposal. But with the Operation Atalanta incorporated on the 13th of December 2008, it specifically states otherwise.[3] The forces deployed there be it NATO, US or others are primarily to protect their flagships as well as ships and vessels bound for trade into their respective countries.[4] The economies of scale does not show that it will be cost effective to deploy war ships to the region neither does it show if it would lower the level of threats. The Gulf of Aden is a wide area to be covered by any military operations. It is practically impossible to cover the whole of the Gulf by just concentrating on additional forces. It is not only deploying them, the cost for logistics, crew, support ships to name a few is a much-needed affair for this sort of large-scale operations. Other means to address the issues needs to also be addressed, such as diplomacy, dialogues, education and eradication of the root problems with Somalia, Yemen, Sudan and the countries that are on the coastline of the Gulf.

In April of this year, the Japanese Government will introduce two Navy destroyers to the Horn of Africa in existence of its current ships already deployed to assist the ongoing joint patrol coalition forces, in logistical support under the mission of Operation Enduring Freedom.[5] On board these ships will also be members of the Japanese Coast Guard crewmembers, as the Japanese Navy does not have the power or authority to carry out arrest. [6] The Japanese government will also be introducing its new “Maritime Police Laws” for military ships to be able to have the power to arrest and detain suspected pirate ships or smugglers around the globe, especially in the Gulf of Aden. These laws are similar to the Japanese Police Code and the Japanese Coast Guard. The Japanese government will address the issues in a more comprehensive manner to suit the laws of the sea.[7] The Japanese Government’s role in the fight for piracy and terrorism is not only to monitor its trade routes bound for Japan, but a response to the threats of maritime piracy and terrorism that may be prone within their shores as with any other nations, in the fight against maritime piracy and terrorism. As Japan’s constitution prohibits its military intervention, Japan will have to look into diplomacy, training and engaging in area pertaining to the threats of maritime piracy and terrorism. A new study, the New Japanese Security Strategy-Multi Level Cooperative Security Strategy completed on October of 2008, for the National Defense Program, will also highlight new roles for security and strategy practices in Japan’s Self-Defense Forces objectives in the near future.[8] According to sources, it will take effect sometime in the next coming quarter of 2009.
Piracy in the Somalian waters is no normal “Pirates of the Caribbean”. They are well trained, a militia, incorporating military trained tactics and are part of terrorist operations in order to support these organizations.[9] The lucrative image of calling oneself a “pirate” is a false image that most must come to do about. The issue pertaining to economics has a means to engage in piracy needs to be look into on a different perspective as Pirates/Terrorists have found an easier means of supporting their organizations as the waters are vast and heavily-trafficked and lack protection as compared to land operations.

Al-Qeada has proven its land and air operations to be lethal and the next course of attack will be from the sea. The USS Cole bombing was a means for trial and error and they have come along way to be well trained and equipped for a sea attack. Gateways for major water routes around the world, including the Straits of Malacca need to be protected at all course. My colleague, Dr. Rohan Gunaratna, always said this to me, “Terrorist needs to be lucky once but we need to be lucky all the time!”[10]

It may have started off as piracy but terrorist organizations have infiltrated these “so called” pirates. The water ways of Somalia and its coastline are a “cowboy” region with lack of a functioning central government, corrupt practices as well as instability of their governments and hence a haven for piracy and terrorists to operate. Current terrorist organizations operating in Somalia are the “Shebaab al-Mujahideen” movement and some “jihadist” with no ideological purpose[11]. This can lead to an influence from other operating terrorist organization, that may take the advantage of using propaganda and giving support to local “jihadist” in terms of monetary and food supplies.

Osama Bin-Laden, who operated freely in Sudan after his release from Saudi Arabia, was developing Sudan in many lucrative businesses that he formed.[12] Some of these were construction companies operating in Sudan to fruit export and trading companies to Europe and so forth.[13] Al-Qaeda managed to infiltrate these rogue gangs and has assisted them in monetary funding for their community. As such, “unknown” camps were developed under the Al-Qaeda banner in Sudan and Somalia to train these pirates into a militia that will help retain Al-Qaeda’s strength in the region.[14] The costal lines of Sudan are safe in general as the Sudanese government has stronger control over the coastline thus the safe and piracy secured coastline. This is not true of its internal area as tribal disputes are a main concern and harder to safeguard.[15]

Some of them may portray to be pirates but have been linked to terror operations as seen in the bombings of the USS Cole. As the gap of terrorism and piracy became a question, so did the “rogue” groups of Somalia. They found with their new skills, militia training, arms supported by terrorist organizations and the know how of hijackings, that piracy was the answer to many of their needs as well as supporting terror operations when needed. Today, piracy is even more rampant in the Somalian waters as these “pirates” are infact “terrorists” as well and has skills no other “Pirates of the Caribbean” have.
The “war on terror” has to be dealt with in this region with a more drastic move. Somalia and Sudan and some parts of the Somalian and Yemen coastline have been breeding grounds for piracy and terrorists, and it is only wise to work with these governments to help eradicate the growth of terrorists and piracy as it is now rampant and the two are very much linked together. The international community should provide as much assistance to these countries as much as it is assisting other countries in the “war on terror”. The need to educate and to provide support in “winning the hearts and minds” is of up most important. This has been proven in Malaysia during the communist insurgency till the collapse of it in the late 80s.[16]

Besides the “war on terror”, in order to prevent the rise in “Maritime PT Syndrome” is to have Private Military Companies work with cargo and vessels owners for protection covering a wide area of security issues that pertains to ship safety, security and protection.[17] This is one of many ways one can prevent hijacking of vessels without huge amounts of ransom being paid out by insurers as well as protecting, preventing and saving lives of crewmembers. The cost of having armed or security personnel is much less than having a large-scale military operation. Having to engage onboard security personnel as a vessel exits the Suez Canal into the Red Sea, armed or security personnel can be deployed on vessels from Djibouti of Somalia to ships or vessels in the Port of Aden, as Djibouti is relatively a safe area along the coast.[18] The vessel can sail through the Gulf of Aden into the Indian Ocean exchanging personnel from a point along the Indian Ocean towards Kenya from the Port of Mombasa and vice versa. Ships or vessels do not necessarily need to embark on ports, as PMCs can send out their personnel by boats towards a vessel upon its arrival at both junctures. PMCs can also work directly from “home bound” ships to its final destination and vice versa by engaging rules of the sea in security protection.

The cost of armed or security personnel should not be considered a “high cost” as it is infact a misinformed issue.[19]  Hence military joint patrols can be deployed with lesser economies of scale if the need so requires it.[20] As much as it is known to be ineffective by some scholars, experts in military cum scholars do not think alike, as it will definitely bring down the level of attacks and threats.[21] The Somalian government has given its approval for some foreign government to use necessary force when needed in confronting pirates in its territorial waters and the area around the Somalian coastline. It will be wise to take the offer to approach governments within the gulf region and to discuss means and ways of addressing the issue and by incorporating private military organization to assist ship owners.

However the need to act within legal boundaries set by governments of Somalia, Yemen and the nations along the sea-lanes as well as the route from the Suez Canal is crucial. Using weapons on board can be an issue to relevant governments as it passes through their territorial waters. PMCs also offer “non-lethal weapons” and other security equipments in protecting ships and vessels. It does not necessarily mean “arming” them with lethal weapons. But the relevance to be armed is an option to be considered. This is crucial, as pirates will have no option but to hurl away from “armed security” on board.
The Gulf of Aden commands access to the Red Sea and the Suez Canal. Water route for ships and vessels from the Port of Aden towards the Indian Ocean and beyond are on international waters, and as such PMC’s will be operating in international waters. The designated ports from the exit and entry points of the Red Sea and the use of Djibouti in Somalia as well as the coastal Port of Mombasa in Kenya can be used as bases for PMCs. The Port of Nishtun in Yemen can also be a base for PMCs to operate, as this will be the last of the route heading towards the Arabian Sea. The island of Socorta that belongs to Yemen is also a possible base as its inhabitants are small in population and PMCs can use the island in logistical purpose. However this needs to be studied by PMCs as this may incur some cost in setting up a base. Based on locations suggested, PMCs can operate on an efficient basis. As weapons may be used, the relevant countries along the Gulf and beyond need to have an understanding and to come out with a framework that can address the issues of armed security on ship and vessels. These are suggestions on ways PMCs can use their resources to their advantage.

Private Military organizations, such as Stratad Asia Pacific Strategic Centre (SAPSC), the first of its kind based in Malaysia, comprising a Think Tank and Private Military Service Operator, provides training for government security forces and can provide armed security personnel on board for private vessel owners.[22] The company with its new acoustic devise also provides state-of-the-art equipment for ships and vessel protection. The LRAD is a non-lethal weapon that has been proven in the Somalian waters against piracy. It was used off Somalia, by a cruise ship to repel a pirate attack armed with a Rocket Propelled Gun (RPG’s) and sub-machine guns.[23]

A few knick-knacks need to be ironed out at first. Are the insurance companies willing to take the risk off armed or security personnel on board? This is something that owners, insurance companies need to rethink about. A suggestion would be for the ship owners to insure the “security personnel” from the cargo and crew hence having a separate coverage for the insurance coverage. Second, would it jeopardize the security of ship and crewmembers as on board, as armed or security personnel will enhance casualties if there was a cross fire, having a crew injured! But many a times if there was a cross fire from armed personnel on board a vessel and a pirate boat, pirates will turn away as they know the ship captain would be calling for assistance. It will take approximately 15 minutes for a multi force to respond to the attack. [24]

Even though, multi forces are there to protect the ships and vessels, one must remember that it only takes 15-20 minutes of a pirate attack to board a ship.[25] And if they can’t they will leave the ship. This is exactly how much time it takes for the multi forces to approach a pirate attack. If they manage to board a vessel, no multi-force can go near the ship to make any engagements with the pirates. It becomes the sole responsibility of the countries flagship and government.

But on the economies of scale, on-board security personnel will protect the ship and its crewmembers from any attempt as well as save insurance companies huge payouts on ransom and other insurance compensations. Any pirate will do away if they are confronted from a distance with armed security firing or using state of the art “non-lethal weapon”. This will also ensure enough time for any multi forces to approach the vessel. Pirates will not stay if there is confrontation from the vessel as it is too risky for their small boats and knowing that the multi forces will be at hand in a fraction of a time.

Andrin Raj ( This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. ) is a Visiting Research Fellow at the Japan Institute for International Affairs (JIIA) & Director/Security and Terrorism Analyst for Stratad Asia Pacific Strategic Centre (SAPSC). The views expressed are of his own and does not reflect those of JIIA and SAPSC

[1] Interview 20th Jan 09; Rear Admiral, JMSDF (Ret) former Commander of the Japanese Coalition force “ Operation Enduring Freedom” (OEF) of Escort Flottia 4 in the Gulf of Aden
[2] Singapore New Straits Times, December 6th 2008
[3] Operation Atalanta, 13 December 2008, Stratad Asia Pacific Strategic Centre
[4] Stratad Asia Pacific Strategic Centre
[5] Interview 20 Jan 09Rear Admiral, JMSDF (Ret) former Commander of the Japanese Coalition force “ Operation Enduring Freedom” (OEF) of Escort Flottia 4 in the Gulf of Aden
[6] Interview 20 Jan 09Rear Admiral, JMSDF (Ret) former Commander of the Japanese Coalition force “ Operation Enduring Freedom” (OEF) of Escort Flottia 4 in the Gulf of Aden
[7] Interview 20th Jan 09; Rear Admiral, JMSDF (Ret) former Commander of the Japanese Coalition force “ Operation Enduring Freedom” (OEF) of Escort Flottia 4 in the Gulf of Aden
[8] Shoichi Katayama, Research Fellow, Tokyo Foundation
[9] Stratad Asia Pacific Strategic Centre
[10] Quote from Dr. Rohan Gunaratna, Adviser Stratad Asia Pacific Strategic Centre
[11] NEFA Foundation, Jan 15th; USA
[12] Dr. Rohan Gunaratna, Adviser, Stratad Asia Pacific Strategic Centre
[13] Dr. Rohan Gunaratna, Adviser, Stratad Asia Pacific Strategic Centre
[14] Stratad Asia Pacific Strategic Centre
[15] Interview 20th Jan 09; Rear Admiral, JMSDF (Ret) former Commander of the Japanese Coalition force “Operation Enduring Freedom” (OEF) of Escort Flottia 4 in the Gulf of Aden
[16] Interview 15th December; Lt.Col Sani Royan, Chief of Psyop Operations, Military Intelligence, MOD Malaysia
[17] Andrin Raj, Security Expert, SAPSC-TASK Int. UK
[18] Interview 20th Jan 09; Rear Admiral, JMSDF (Ret) former Commander of the Japanese Coalition force “Operation Enduring Freedom” (OEF) of Escort Flottia 4 in the Gulf of Aden
[19] Andrin Raj, Security Expert, SAPSC-TASK Int. UK
[20] Andrin Raj, Security Expert, SAPSC-TASK Int. UK
[21] Andrin Raj, Security Expert, SAPSC-TASK Int. UK
[22] Andrin Raj, Director, SAPSC
[23] American Technologies, USA / DNA SDN BHD Malaysia
[24] Interview Nov 08; Col. Martin Bannon, US Air Attaché, US Embassy, Kuala Lumpur
Abbreviation: Maritime PT – Maritime Piracy & Terrorism
LRAD – Long Range Acoustic Devise
PMC – Private Military Company
[25] Interview Nov 08;Col. Martin Bannon, US Air Attaché, US Embassy, Kuala Lumpur

TASAM Africa Institute will fill a great gap in its field and light the way for Africa's future with its researches on social, economic, political and cultural issues. (Chairman of TASAM Süleyman ŞENSOY)